İnteraktif Okuma

"NuN. Kaleme ve yazdıklarına andolsun." (68:1)

Ana Sayfa
Aktüel Duyurular
Digital Mushaflar
Kuran Çevirileri
Kuran Tefsirleri
Kuran İlimleri
Kuran Araştırmaları
Kuran Fihristleri
Kuran Halkaları
Kuran Tilaveti
Kuran Kütüphanesi
Makaleler
Kuran Sitesi Linkleri
Misafir Defteri

Kuran Araştırmaları / Vahyin Aktüel Qıraatı

el-QALEM VAHYİ'NİN QIRAATI

Ulumul-Hikme

Giriş:

Qur'an'ın nuzul sırası hakkında bilgi veren kaynaklarda el-Qalem Suresi'nin ikinci sıraya yerleştirildiği görülür. İbnu Abbas, Osman ibnu Affan, Cafer ibnu Muhammed nüshalarında da durum böyledir. Siyer materyalinde ise 73/el-Müzzemmil ve 74/el-Müddessir surelerinin ikinci inişe tekabül ettiği görülür.

l. Bölüm

1.

Alfabe Harfleri:

68/el-Qalem

Suresi girişinde yer alan Nun harfi gibi Qur'an'ın muhtelif sure başlangıcında yer alan harflerin niçin Qur'an'da yer aldığı ve bunların ne anlama geldikleri konusunda tefsir kaynaklarında farklı açıklamalar bulacaksınız. Qur'an'ın anlaşılsın diye gönderildiğini, onun ayetlerinin anlamının apaçık olduğunu defalarca duymuş olanların, bu ayetler hakkında da doyurucu bir cevap bulmak haklarıdır. Hele okuduğu bir tefsirde konuya ilişkin tutarsız bir yığın malumatla karşılaşanlar, daha surenin temel konular ına girmeden zihinlerin yakışıksız bir mecraya doğru çekildiğini farkederler. Oryantalistler, bir yığın tuhaf iddialar ortaya attılar, bu harflerin sureleri derleyen sahabelerin adlarının başharfleri olduğu zannını piyasaya sürdüler. Bu, tarihteki batınî iddiaların değişik tezahüründen başka bir şey değildir.

Bu tür mezhebî iddialarda da harfler aynı şekilde ele alınmış, bunlarla siyasal partilerinin haklılığına kanıtlar bulunmak istenmiştir. Gerçi Cahiliye şiirinde de bugünkü çağdaş imlada olduğu gibi, harflerin kimi kelimelerin kısaltılmışı olarak kullanıldığı görülmektedir. Ama bugün için, bu tür denemeyi yapacak kişi aynı harflerle yüzlerce kelimenin kısaltılmış halini belirtmek imkanına sahip olur. Bu nedenle Rasul'den bir izah olmadıkca bunların neye tekabül ettiğini netleştirmek zordur. Bütün varsayımlar yalnızca bir zan olarak kalacaktır.

Araplar arasında harflerin aynı zamanda rakam olarak da kullanıldığı biliniyor.

Ebced sayıları olarak da kullanılan harflerin Qur'an'da bu anlamda kullanıldığı varsayılsa bile bu sayısal toplamlarla ne kasdedildiğini anlamak mümkün değildir.

Yakın zamanlarda "bu harflerle Qur'an, matematiksel bir icaz ortaya koymak istemiş olabilir mi", diye düşünülmek istenmiş, bu harflerin Sure ya da Qur'an'da ki tekrar sayıları arasındaki tenasübler ortaya çıkarılmıştır. Bu girişimler iki önemli sapmayı da beraberinde getirdiğinden kabule şayan değildir.

Bu sayısal tenasüp bir hipotezken, deneysel olarak doğrulanırsa bilimsel bir değer ifade etmesi gerekirken, deneysel verilerde uyumsuzluk ortaya çıktıkca veriler hipoteze uysun diye tahrib edilmeye, ya da daha önce tahrib edilmiş oldukları, bu hipotezle düzeltilmeleri gerektiği iddiası ortaya atılmıştır. Bu Qur'an'ın mahfuziyetine gölge düşürür.

Konuyu ortaya atanlar bilimsel olarak kanıtlayamadıkları mucizeyi, kanıtlanmış varsayarak, bunu ortaya atan kişilerin Vahy alan bir Elçi olduklarına, Allah'ın bu mucizeyi kendileri tarafından keşfettirilmesini kanıt olarak sunmuşlardır.

33/el-Ahzab 40 ayetindeki Nübüvvet'in sona erdiğini bildiren ayette kolay bir demagoji ile önlerine engel olmaktan çıkarılmaktan kurtarılmak istenmiştir. Fizilal Yazarı'nın açıklamaları ile yetinmek yeterli olacaktır.

2.

Toplumsal bölünme:

Siyer yazarları kendisine vahy geldiğinde Rasul'un 40 yaşında olduğunu naklederler. Vahy öncesi hayatında o "Kitap nedir" bilmemesine rağmen Hikmet sahibi bir insandı. Ama toplumunu kurtaracak tam bir reçetenin sahibi değildi. Allah O'na vahy ile kılavuzluk etti (Fe heda...). Toplumun üzerinde her türlü bağyin sahibi olan insanlar, doğruluk taraftarlarının inançları ve düşünceleri kendileri ile sınırlı kaldığı sürece onlardan rahatsızlık duymazlar. Ne zaman ki bu temiz insanlar kendi hayatlarına, toplumun sorunlarına el atmaya başlarlar, ezilen kitleler onlara kulak verir hale gelir, bunu kabullenmezler. Aynı durumla vahyin nuzulunden sonra Rasul de karşılaştı. Varaka ibnu Nevfel firaseti ile bunları kendisine bildirdiğinde " Sahi, toplumum beni dışlayacak mı? " diye soran Rasul, bu yalnızlığa terkedilmenin, fitnecilikle suçlanmanın ta ortasında buldu kendini.

O'na "mecnun" dediler. Yani cinlerle ilişkili kişilerden birisi. Getirdiği bir vahy değildi onlara göre. Kendi içlerinde uzun yıllar kalmış ve toplumu tarafından "el-Emin" ismi ile taltif edilmiş bir insan şimdi fitneci olmakla suçlanır. Bu suçlamadan ancak kendilerine ödünler verip uzlaşmaya girerse vazgeçeceklerini söylerler. İşte 68/el-Qalem Suresi'nin 1-16 ayetleri bu ortamın tasviri ile başlar ve Rasul'un takınması gereken tavrı O'na öğretir.

"O, büyük bir ahlak üzerindedir." Vahyi ilk aldığı günlerin ürpertisi içinde iken eşi Hatice'nin kendisine söylediği bu sözler, vahyin dilinde yinelenerek O'na tevcih edilir. Qalbine bırakılanlar, cinlerin üfürmeleri değildir. Bu bilinç içinde O yakında herkesin gerçeği kavrayacağı vakte kadar savaşımını sürdürecektir. İlahî vahye " geçmişlerin masalları" diyen Mekke istikbarının ahlaksız doğası bu ayetlerde olanca çıplaklığı ile ortaya konulur. Büyük bir ınkılabla devrileceklerii tehdidinde bulunulur.

Bu iki zıt ahlak ve davranışın mümessilleri arasındaki bitmek bilmez çekişmeler ve uzlaşma önerileri ile, Rasul'un karşıt propoganda ile tesirsiz kılınma çabalarını anlatan vahyî metinler zaman zaman değişik usluplarla tekrarlanmıştır. Müteakip surelerde bunlar izlenebilir.

Siyer ve hadis materyalinden Rasul'un örnek anıtsal kişiliğine ayna tutan metinler okunabilir, Nebevî Hikmet'in örnek evrensel ahlaki direktifleri hatırlanmalı. Bu temiz biyoğrafi Muhammeda. olan sevgi ve güven duygusunu pekiştirir. Karşıtların sefih tablolarıyla hem Siyer'de hem de yaşanılan toplumsal çevrede müşahade edilebilir. Fitnecilikle suçlanma, bugünün Qur'an okurları için de geçmişin okurları için nasıl revaçta ise aynıyla revaçtadır.

lI. Bölüm

1.

Bahçe Sahiplerinin Tesbihi

Qur'an, indiği ortamda ayetlerini kendileri için hayat edinmek isteyen insanları, karşılaştıkları zorluklar karşısında tarihteki arkadaşları ile tanıştırarak onlara sabrı öğütler. Aynı şekilde vahiyden ödün vermeksizin direnmeyi sürdürmeyi Mü'minler'in de birbirlerine salık vermeleri öğütler. 2.68/el-Qalem 17-33 ayetleri arasında Qur'an'ın tarihle olan perspektifine ilk kez tanık oluyorsunuz. Gerçi bu olayların bilfiil vuku bulması şart değildir, bir örneğin qıssa olarak sunulması da mümkündür. Qur'an, bu sosyo-historik, sosyo-psikolojik panaromaları hem Mü'minler hem de Mücrimler'in yolu olarak tavsif eder ve ibret alınsın diye nakleder.

Tüm tarihsel vahiylerin Elçileri gibi Rasul a.da aldığı Qur'anî vahiyler de "Mülkün yalnızca Allah'ın olduğu" bilgisini buldu. Malperestlik marazî bir haldir ve insan mala olan salt kendine has kılma tutkusundan arınmadıkca kurtuluşa eremez. Mekke dönemi ayetlerinde infak Mü'minler'in tabiî bir hasleti olarak ele alındı. Mücrimler ise infaktan kaçınmaları nedeniyle korkunç bir kınayıcı propoganda altında bunaltılmaya çalışıldılar.

Bu Bahçe Qıssası'nda , kazanç öncesi eğer ellerine iyi bir meblağ geçerse, bunun bir kısmını yoksullarla Rabblerine bir şükran olarak paylaşmak üzere anlaşan bir arkadaş topluluğunun, bu kazanca kavuştuklarında yaşadıkları ihtiras çekişmesi anlatılır. Doğruluk taraftarının bütün direnmelerine rağmen yoksuldan, kamudan servetlerini kaçırmayı planlayanlar ertesi sabah hasat ettikleri ürünün başına vardıklarında, onu tabi bir afetin ellerinden aldığını görürler. Doğru insan bunun ilahi bir sille olduğunu anlatır onlara. "Ben size tesbih etmeli değil miydik" demedim mi, diye sorar.

Allah'ı tesbih etmenin bu eylemsel boyutu üzerinde durulmalı. Gelenekte bu boyutun nasıl törpünelip yalnız bir dil ikrarına dönüştürüldüğü gerçeği hayrethamizdir.

Örnek, salt bir tarımsal ürün üzerine hasredilemez. Okuyucular, toplumun payından kaçırılan servetler üzerinde, yaşanan olaylara kolayca atıfta bulunabilirler. Avrupa'nın, 3. Dünya ülkelerinin sömürüsü üzerine kurduğu endüstrinin arkaplanı ve bugünkü tesbihsizliği üzerinde durmak gerek. Örnek öykü (qıssa) de anlatılan ceza ile, Mekkeliler de korkutuluyordu kuşkusuz. Bugün de bu tür öyküler, yalnızca tarihsel bir dille değil, kuşkusuz evrensel bir mesaj olarak okunacaktır.

Qur'an bu tür olaylar için asıl canyakıcı azabın Din Günü verileceğini söyler. Dünyevî olarak bu tür azapla karşılaşılmadığı durumların insanı yanıltmaması gerektiğini anlatır. Ama ibret olarak ilahî kader zaman zaman bu tür peşin cezalandırmaları da proğramlamıştır.

lII. Bölüm

1.

Ayrışma Günü: Ahiret

Zulmün dünya hayatında her zaman bir karşılık bulmadığı ya da gelen musibetlerin mü'min mücrim herkesi içine aldığını gören inkarcı eğilimler, bunu yargı gününün olmadığına yorarlar. O gün kesinlikle ayrışma günü'dür . Günahkarlar Mü'minler'den tecrid edileceklerdir. Hiç bu ikisi bir olabilir mi?

Kaybedilen bu Bahçe'ye karşılık tesbihi savunan Muttaqi için, nimetlerle donatılmış, tabii afetlerin mahvedemediği cennetler hazırlanmıştır. Bir önceki qıssada kullanılan cennet kelimesi, burada Ahiret'teki ödüllerin toplamı olarak kullanılır. Bu mutlaka gerçekleşecektir. Bu Allah'ın satırlarına yemin ettiği Kitab'ın vaadidir. Yokluğunu iddia edenler ise ancak her zaman bulunabilirler. Hangi felsefik kuram onların haklı olduğuna vize verebilir ki? Yoksa onlara hak veren bir Kitap mı var?, sorar Qur'an. Kimmiş o günün avukatları, kimmiş bu iddiayı kuvvetlendirecek ortaklar? Bu Qur'an'ın apaçık meydan okumasıdır.

Bu uslup, Qur'an'ın çağdaş okurlarının da yakalamak zorunda oldukları bir usluptur. Gerek halk hurafeleri, gerek sosyalbilimlerin ve inkarcı felsefenin ağlarına karşı mü'min hikmeti, her an bu izzet çizgisini yakalayabilmelidir. Secdeden kaçanların secdeye çağrılacakları güne kadar bir süre tanınmıştır onlara. Buradaki secde de tıpkı tesbihte olduğu gibi ilahi hükümranlığa ram oluşun resmidir.

2.

Teblig Bir Ticaret Değil:

Rasul gençlik yıllarını amcası Ebu Talib'in yanında yoksulluk içinde geçirdi. Risalet sorumluluğunu yüklenmeden önce Hatice'nin serveti ve buna eklenebilecek o güne kadarki ticarî hayatının kazacı nedeni varlıklı sayılan bir insan haline gelmişti. Çocukları dışında, yeğeni Ali ve evlatlığı Zeyd'e O'nun yanında kılıyordu. Risalet sorumluluğu altında ise ilerleyen yıllarda her geçen gün bir öncekinden daha yoksul bir hale düşmeye başladı.

Ebu Talib sokağına hapsedildikleri günlerde tüm Müslümanların yaşadığı açlık imtihanından o da geçti. Qur'an hepsinin müşahade ettiği bu tabloyu sık sık onlara hatırlatır. Rasul'un bu çabasının dünyevi bir karşılık görmeye matuf olmadığını anlamalarını ister. Rasul yaptıkları karşılığında onlardan bir ücret istememektedir. Eğer dünya metağına düşkün biri olsa idi en emin yol önceki yaşamı üzere yürümek olacaktı. O ise, dünya hayatı karşılığında Ahiret hayatını tercih etmiştir.

Qur'an'ın çağdaş tebliğcileri de tenvir hareketinin bu tür şaibeler altına sokulmasına karşı uyanık olmalıdırlar. Batı Avrupa'daki büyük teşkilatlar, namaz kıldırmayı emeklilik günlerinde ikinci bir kazanç vesilesi gören "Hocalar sınıfı''nı ürettiler. Cami Verein'larının haftalık, aylık, para dilenme eğilimlerinden uzak bir çizgi tutturulmalıdır. Belirli bir misyonu yüklenen insanların üzerindeki Rakabe'den onları kurtarıcı finansal kaynaklar oluşturulmalıdır ama bu hiçbir zaman infakın Qur'anî boyutundan bîhaber olan tebliğe muhtaç insanlardan para dilenme biçimine dönüştürülmemeli, bu sure ve diğer Qur'an ayetlerindeki uyarılar hatırda tutulmalıdır.

Mü'min bayanlar da kendi geçimlerini, kazanma imkanlarının genişliği nedeniyle Allah'ın üzerine yıktığı kocalarını dünya hayatının kölesi kılacak olan Rakabe'ye çağırmaktan uzak durmalıdırlar.

Musa'ya "Biz bir tek çeşit taama dayanamayız" diyerek cahiliye hayatının nimetlerini isteyenlerin tutumu Qur'an'da yerilir. Bir ideoloji devleti olması gereken Müslüman Medine'lerin halkları da refah adına islami hükümetleri sıkıştırıp onları dünya sistemine entegre olmaya itecek iktisadî politikalar belirleme tuzağına düşürmekten uzak durmalıdırlar.

Çok evlilik yasağından sonra dilerlerse kendilerini boşayabileceğini söyleyen Rasul'den, O'na eş olma şerefini yitirmemek için idiolojik bir gerekceyle boşanmak istemeyen Mü'minlerin anneleri'nin sonraki yıllarda Rasul'u daha iyi bir hayat standartı için zorlamalarına imada bulunan Qur'an, Rasul'e bu isteye boyun eğmesi doğrultusunda değil, dilerlerse kendilerinden ayrılmak teklifi ile yaklaşmasını tavsiye etmektedir. Müslüman aile içinde Allah'ın rızasının kazanılmak istendiği bir aile olmalı, karı ve kocalar bu konuda birbirleri ile yardımlaşmalıdırlar.

3.

Balık Sahibi ve Rabb'in Hükmü:

48.ayette karşılaştığımız "Balık sahibi " o gün Ehli Kitab'ın ve müşriklerin Yunus diye bildiği bir Allah Elçisi'dir. O ve diğer elçilerin qıssaları Qur'an'ın sonraki dönemlerinde inen ayetlerin de birbirini tamamlayıcı, kimi zaman tekrar eden bir dizi öykü şeklinde Mekke'lilerin gündemine sokulmuştur. Bazen bilinen öykülerin tahrif edilen tarafları düzeltilmeye çalışılmış, kimi zaman hiç bilinmeyen tarihî hikayelerden haberler verilmiştir.

Qur'an'ın belirli qıssaları üzerinde yoğunlaşan Okuyucu, yaptıkları dersleri ve içeriklerini hafta boyunca gündemde tutmanın yollarını aramalı, anlatılan qıssaların önceleri ve sonraları hakkında müteakip derslerde gelecek bilgilere karşı ailelerini, çocuklarını, yakın çevrelerini bir merak halkası içine çekebilmelidirler.

Qur'an'ın öyküleri karşısında, ona muhalif öyküler üretme sanatı Mekke'de revaç bulmuştu. Nadir ibnu Haris bunların en iyi bilinenlerindendir. 30-340 TV kanallı Avrupa insanı için alternatif videolar, sinema ve tiyatro etkinlikleri, binlerce müşrik ve müstehcen öykü ile insanların düşünme melekelerini dumura uğratmaktadır. Medyanın bu yıkıcı bombardımanı karşısında Qur'an qıssaları ve onların tarihten bugüne izdüşümü olan çağdaş hareketlerin verdiği onurlu savaşımların dünü, bugünü, aile, iş çevremizde canlı tutulmaya çalışılmalıdır. Adem'ın qıssasını, Nuh'un tufanını Hristiyan okul çevresindeki çarpık çerçeve içinde edinmeden önce çocuklarımızı bizler salih hikayelerle donatabilmeliyiz.

Niçin bu konular okunduğu derslere çocuğu ile beraber gelecek mü'minler gelmeden önceki akşam çocukları ile Ninova'lı Yunus'un qıssasını evin sıcak atmosferinde konuşmuş olmasın. Konu ile ilgili hazır çocuk kitapları, bant tiyatroları ile gündem tutulmasın.

Balık Sahibi qıssasından Rasul ve inanırlara verilmek istenen mesaj, halkın inkarcı tutumları karşısında yılgınlığa düşülmemesidir. Rabb'in hükmü gelene kadar tebliğ sürdürülecektir. Hicretin koşulları oluşmadan Musa İsrailoğulları'nı Fir'avn'ın zulmüne terkedip nasıl toplumundan ayrılabilir? Bu bakış açısından Balık Sahibi'nin qıssası ile yaşadığımız ortam ve hicretin sorunları tartışılabilir.

Önceki Sayfaya

Copyright (C) 2002-2005 by İnteraktifokuma. All Rights Reserved.