İnteraktif Okuma

"Oku. İsmiyle Rabbinin." (96:1)

Ana Sayfa
Aktüel Duyurular
Digital Mushaflar
Kuran Çevirileri
Kuran Tefsirleri
Kuran İlimleri
Kuran Araştırmaları
Kuran Fihristleri
Kuran Halkaları
Kuran Tilaveti
Kuran Kütüphanesi
Makaleler
Kuran Sitesi Linkleri
Misafir Defteri

Kuran Araştırmaları / Cüz Eksenli Qıraatlar

C Ü Z L E R

Mukabele
2001/1422

Ulumul-Hikme

16 Kasım 2001/1.Cüz'den

Bugün dünyanın dört bir bucağında milyonlarca Müslüman'ın
rahlesinde , masasında, komputerinde, cd player'inde Qur'an'ın ilk
cüzü açık.. Gözleri ile onu süzüyor, dudakları ile onu telaffuz
ediyor, kalbi onun letafeti ile rik'ate geliyor, aklı onun tefakkuhda
yoğunlaşıyor. Tıpkı 1400 yıldır Milyarlarca Müslüman'ın yaptığı
gibi.. Bu ne müthiş ortak payda, aynı anda teksif olunan metinler..
İlk cüz Fatiha ile başlar.. Fatiha başlangıç demek, açılış
demek.. Kitab'ın başlangıcı, namazın başlangıcı, hayatın başlangıcı,
medeniyetin başlangıcı.. Onunla kurulan bir Medeniyetin "ruhuna
fatiha" okunmak istendiği bir zaman kesitinde 'Fatiha"yi "Global bir
Medine"nin kurucu taşı olarak okumak, onun Feth'le olan bağlantısını
görebilmek yabana atılamayacak bir öneme sahip.

Bakara Suresi'nin 141.ayeti ile ilk cüz sona erer. Medine
yıllarının erken yıllarında vucut bulan bu metinlerin girizgahı olan
ilk beş ayet, Mushaf'ın tezyin edilmiş yapraklarında Fatiha'nın en
yakın komşusudur. Bu kısa, ama anlamca yoğun mesajlarla dolu
satırlarla ilk e-mesajı bitiriyorum:

Alıntı:

'E.L.M. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için klavuz olan bir Kitap'tır. Ki onlar, gayba inanırlar, salatı ikame ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere inanırlar ve Ahiret'e de yakin sahibidirler. İşte bunlar,
Rabb'lerinden bir hidayet üzeredirler ve felaha erenler de bunlardır.'


17 Kasım 2001/2.Cüz'den

Bugün milyonlarca Müslüman gibi, benim de önümde Qur'an'ın
Baqara 142-252 ayetlerini içeren ikinci cüzü duruyor. Yesrib göçü'nün
16. ayında gerçeklestirilen Kıble'nin Mekke olarak
kararlastırılmasının oluşturduğu tartışmaların ortamına çekilerek
okumaya başlarız 21.sahifeden sonrasını. Malum olduğu üzre 1420 yıl
sonrasının Mekke'si, BM e kayıtlı 200 ü aşkın Ulus devletlerden biri
olarak anılan Suudi Arabistan'ın "Milk" i olan bir şehirdir. Dünyanın
dört bir bucağından binlerce Müslüman şu an bu kentte Umre için
bulunuyorlar. Yüz milyonlarca Müslüman dünyanın çevreleyen Mekke'ye
müteveccih çizgilerle salat ediyorlar. Mekke'nin Beyt-i Atik'inin
mütemmim cüzü olan Haram, Safa ve Merve, surenin ilerleyen
ayetlerinde birer "Meşair" olarak karşımıza çıkıyor. İlk cüzde inşası
vesilesi ile ismi zikredilen İbrahim Peygamber'in duasının kabul
edilmiş bir karşılığı olarak "içlerinden çıkarılan arıtıcı Elçi'nin
misyonu üzerinde idraklerimiz yoğunlaştırılıyor.
Dünden beri yaşantımızın bir ay boyunca mihverini oluşturmaya
başlayan oruç ile ilgili düzenlemeler de bu cüzde yer alıyor:

Alıntı:

"Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç size de yazıldı. Umulur ki sakınırsınız. Sayılı günlerdedir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca
başka günlerde. Ona dayanabilenlerin üzerine de bir yoksul doyumu fidye. Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız eğer bilirseniz sizin için daha
hayırlıdır. Ramazan ayı. İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri kapsayan Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa onu
tutsun. Kim de hasta veya yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde. Allah size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayete ulaştırmasına
karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. Kullarım Beni sana soracak olursa, işte Ben pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da
Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad olurlar. Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onların örtüsüsünüz.
Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi ,tevbenizi kabul etti ve bizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecr vakti, sizce beyaz
iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yiyin, için. Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda da onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır.
Onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar,umulur ki sakınırlar. (183-187.ayetler)


18 Kasım 2001/3.Cüz'den

Baqara Suresi ,Qur'an'ın 2,5 cüzüne yayılan genişliği ile
toplam Mushaf genişliği içinde 1/12 ye tekabül ediyor. (50 sahife).
253-286 ayetleri arasında yer alan iki Aşr , Müslüman gelenegi'nde
ayrıcalıklı günlük ritüeller arasında yer almıştır. Kürsi Ayeti (255)
ve 285-286.ayetlerle sureyi nihayetleyen "Amene'r-Rasulu..." Bu son
ayetler ile, surenin başlangıç bölümü arasında hoş bir insicam
bulunmaktadır.

Üçüncü cüz'ün ikinci on sayfasında Ali-İmran Suresi'nin
91.ayetine kadar okuyoruz. Bugünkü mail-iletisinde Qur'an'ın
kendi "dilini" doğru okuyabilmek için bize klavuzluk eden ayetini
alıntılıyorum.

Sureye isim olan İmran Ailesi'nin kıssası, Yeni Ahid'in
unuttuğu çok önemli kıssalardan biridir. İsa Peygamber'in soyunu
Meryem, İmran üzerinden Harun'a dayayan bu anlatım'in "Mesihiyet
tartışmaları"na Qur'an'ın nereden baktığını göstermektedir.

Alıntı:

"Sana kitabı indiren O'dur. Ondan kitabın anası olan bir kısım ayetler muhktemdir. Diğerleri de benzeşenlerdir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve onun te'vilini yapmak için ondan
müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun te'vilini Allah'tan başşkası bilmez. İlimde derinleşenler ise "Biz ona inandık, onun tümü Rabb'mizin katındadır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt
almaz." (7.Ayet)


19 Kasım 2001/4.Cüz'den

Muhammed aleyhisselam'ın Yesrib'e göçü ile kurulan birbirine
kenetlenmiş "Nur Şehri"nin en çetin sınavlarındandir Bedir ve Uhud
Gazaları.. Ali Imran Suresi'nin 4.cüze sarkan kısmında (92-200) bu
muzafferiyet ve mağlubiyet savaşlarının ilahi yorumunu buluyoruz.
Mekke'den gelen göçmenler (Muhacirun) ve Medine Yerli Halkı'nın
(Ensar) "Kardeşlik ahdi" ile çatılan çatısını tutuşturmak için fırsat
kollayan şeytani komploların izleyeceği yöntem deşifre ediliyor, bunu
boşa çıkarıcı adımların atılması için Mü'minler yüreklendiriliyor.
Aşağıya alıntılayacağım bu metinlerde, bugünün cüzünü okuyan
Filistin'nin, Kabil'in, Ankara'nın, Londra'nın inanırlari canlı bir
hikayenin varlığını sezinleyeceklerdir.

4.Cüzün ikinci bölümü Nisa Suresinin "Ahkamı" ile bizi
karşılastırır. "Birileri"nin "aman başka birileri görmesin" kompleksi
ile yapışık tuttugu sayfalardır bunlar. Surenin ilk ayetinin "doğru
okunuşu"nu başaramayan her "düşük okuyuş"un kaderidir
bu "karşılaşmaktan" kaçınılan pasajlar..

Alıntı:

"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Ve siz O'nun nimetiyle
kardeşler olarak sabahlardınız. Yine siz, tam bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye Allah, size ayetlerini işte böyle açıklar.' (Ali İmran, 103.Ayet)


20 Kasım 2001/5.Cüz'den

Belki Sahur öncesi, belki sabah namazı sonrası seher ikliminde,
belki de şu an oruçlu bir bünye, imsak içindeki bir idrak ile Nisa
Suresi'nin 24-147 arası ayetlerini tilavet ediyoruz.. Kimi sıcak
yuvalarının rehaveti içinde serbest bir giysi içinde, kimi sobaya
verdiği bir kaç odun parçasının ışıgı altında yayılan çıtırtı
seslerine karışan bir okuyuş ile üşümemek için yorganını omuzlarına
dek kaldırmış..

622-632 yılları arasında Yesrib Medine'sinin sosyal yapısını
düzenleyen normatif satırlar, irşadi yönelişler..
Müslüman Aile'nin kurucu yasaları içinde Nisa Suresi önemli bir
yer tutar. Erkek, kadın, çocuklar, ailenin gelirleri, miras, ve
bunların uzamı olan konuları bugün, "Medeni Kanun"un 75 yıl sonra
(1926) yenilemek için Türk Parlementosu'nda görüşüldüğü bir zaman
diliminde okuyoruz. Içlerinde bu cüzü, bugünlerde okuduklarını
sandığım "okurlar"ı da barındıran Meclis'e, "bu okuyuş"tan bir
yansıma ulaşıyor mu?

Bakara Suresi'nde olduğu gibi Medine Yahudileri üzerinden Tevrat
Ehli'ni tarihleri ile yüzleştirmeye bu cüzde de devam edilir.
Bu cüzden alıntılayacağım ayetin gereğini yapabilmekteki
başarısızlığın ezikliğini paylaşan milyonlarca "dindaşım" "yürekdaşım"a tercüman olan sesleniş:

Alıntı:

"Size ne doluyor ki Allah yolunda ve "Rabb'imiz bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar bize katından bir veli gönder, bize katından bir yardım yolla" diyen erkekler kadınlar ve çocuklardan
zayıf olanlar uğruna savaşmıyorsunuz?' (Nisa Suresi, 75.Ayet)


21 Kasım 2001/6.Cüz'den

Nisa Suresi'nin son otuz ayeti bu cüz'e sarkar. 176.ayetin
surenin baslarında anlatılan konularla ilgili ilginç bir bağlantısı
vardır. Sanki bitirilen bir tebliğ sonrasi, dinleyicilerden gelen
soru cevap faslının, asıl konuşma metnine eklenmiş bir dilimi gibi
hoş bir insicam yaratır. "Allah'ın fetva vermesi" biçiminde ifade
edilen girişi de ayrıca üzerinde konuşulması gereken bir anlatım
tarzı.

Maide Suresi'nin ilk 82 ayeti de bu cüz içinde yer alır. Surenin
3.ayetinin Kerim Elçi'nin Son Haccı'nda nazil olduğu ve bu bölümün
son Qur'an vahyi olduğu konusunda yaygın bir kabul vardır. 9
Zilhicce (Arefe) günü irade edilen Veda Hitabesi ile bu son vahyin
birlikte okunması ile doğacak "sinerjik anlam"ı bir Ramazan gününde
yaşamak, Küresel Roma'nın boğucu ikliminde "kokmamış tuzlar" arasında
kalabilenler için hayat verici bir çağrı olacaktır. Söz konusu ayetin
ortasında yer alan "El-Yevmü ekmeltü.." ile başlayan bölümü, ayetinin
bütünü içinde aşağıda alıntılıyorum. "El-Yevmü" ifadesi
ile "Modus"un, tüm zamanlar için "Enderung Freedom" iddiasında
bulunan bir "küstah kalkışma"nin muhasebesini yapmak isteyenlere de
kolay gelsin, Allah sa'yınızı verimli kılsın demek bir vicdan borcu..

Alıntı:

"Meyte, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvan tarafından yenilmiş kestikleriniz hariç dikili taşlar üzerine
boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır.

Bugün küfredenler sizin dininizden umut kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün size dininizi tamamladım, üzerinizdeki nimetini tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçtim. Kim şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa günaha eğilim göstermeksizin yiyebilir. Allah Gafur'dur, Rahim'dir." (Maide Suresi, 3.Ayet)


22 Kasım 2001/7.Cüz'den

Maide Suresi'nin 82-120 ayetleri arasında yer alan bu son
bölümü, Sure'ye adını veren Maide Kıssası"nı ihtiva eder. Bati Roma
Kilisesi ve ardili Protestan Kiliseleri'nin Ressamlarınca Yuhanna
İncili'nin tahkiye ettiği "Son Yemek" Hristiyan İnanırlar'ın
belleğine kazılmakla kalmadı, "Klasik Bileşik Roma"nın ve "Global
Roma"nın vaziyet ettiği bugünün yerküreli sakinlerini'nin de ortak
kültürel paydaları arasına katıldı. Temel Eğitim'in ders
kitaplarından, Hollywood'un dini günlerde tekraren gösterime giren
prodüksüyonlarında işlenen tema o kadar "mütevatir" kabul edilir
ki, "Maide"nin bu "son yemek" ile bir ilişkisinin olmadığını düşünmek
cesaret ister. "Son Yemek" anlatısı'nin Pavlos'un "Şam Kerameti"ne
dayanak olan "Faraklit" kehanetinin Barnabascı Cemaatlere karşı
geliştirildiğini sanmaktayım. Qur'an , Havariler'in taleb
ettikleri "Sofra"nın indirilmesi konusunda açık bir "son"
içermemektedir. "Dua"nın yapıldığı gün Havariler'e "Iyd/Bayram"
yapılmıştır.

"Birleşik Roma"nın bünyesinde bugün "en alttakler"i
oynayan "aktörler"in , "kutsal'ini kaybetmiş bir Kıta'ya, "ilahi
hikmet sofrası"nı taşıyacak olmaları, bu nihayi "bayram"ın "sofra"sı"
için "kokmamış tuz" olarak kalabilme direncine işaret etmek
isterim. "İbrahim'in sofrasına gelen misafir elciler'den, Kehf
delikanlıları'nın 300 yıllık ünlü uykusuna dek bir dizi "tedai"nin
zihnize ucuşmasına izin verin. Bakın bakalım "A'mal-i hayal"de neler
görünüyor.

7.Cüz, En'am Suresi'nin 110.ayetine kadar sürer. 2-6.sureler
arasında yer alan Medine Yılları'nın 4 uzun suresi bu cüz içinde
Maide Suresi ile sona eriyor. En'am Suresi'de, Sure-i Fatiha
gibi "Ünlü Hamd cümlesi" ile başlamaktadır: "El-Hamdu lillahi..."

Alıntı:

"Hamd gökleri ve yeri yaratan karanlıkları ve aydınlığı kılan Allah'adır. Sonra küfreredenler Rabb'lerine denk tutuyorlar. Sizi çamurdan yaratan sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuı ecel O'nun katındadır. Sonra siz kuşkuya kapılmaktasınız. Göklerde ve yerde Allah O'dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir kazanmakta olduklarınızı da bilir. " (En'am Suresi, Ayet 1-3)


23 Kasım 2001/8.Cüz'den

7.Cüz'de anlatılan "Adem'in iki oğlu"nun hikayesi, Adem
Soyu'nun Yeryüzü Canlılari (Dabbe, En'am )arasında devam eden
dialektiğinin anlamlı bir özetidir. Mekke Sureleri'nde altı kez
hikaye edilen (ilki 8.cüzde yer alan A'raf Suresi'ndedir)Adem'in
Yaratılış Kıssası, Mushaf Sırası'nda ilk kez Medeni bir sure olan
Baqara icinde yer almıştır. Adem, "kendisine tevdi edilen Emanet" le
yeryüzü dabbeleri içinde mümtaz bir konumdadır.

"Sorumluluk"u yoksayan "Hiççi cizgi" ,Insanoğlu'nu "yeryüzü'nde
debelenen dabbe" içinde "belhüm edall" le sembolize edilen ontolojik
düşüş çizgisidir de. "Hidayet"e ulaşamamak, "dalalettir"
çünkü. "Dalalet", ni'met akışı'ndan (en'amte/Fatiha 6)yoksunluktur.
165.ayetle bu cüz ortalarında nihayetlenen En'am Suresi ismini
bu cüzde yer alan "Sekiz En'am"dan almaktadır. En'am üzerinde
tasarrufta bulunabilmek yetkisi "en'amte akışı"nın
nimetlenmişlerinden olabilmekte mümkündür.

A'raf Suresi'nin 87.ayetine kadar geliyoruz bugünkü
okuyuşumuzda. Adem kıssasına ilaveten Nuh,Hud, Salih, Lut
Peygamberlerin "Belirleyici aktör" olduğu "Kasas" yer alır. Sure'ye
adını veren A'raf kıssası anlatımındaki "a-re-fe" fiilinin
kullanımına dikkat çekmekle yetiniyorum. "Yüzlerinden tanıma" ifadesi
ile de Fetih Suresi'nde anlatılan "secde izleri ile tanınanlar"
arasında kurulacak bağlantının "anlamlı kazanımları" olacaktır.

Alıntı:

"A'raf üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları adamlara seslenip derler: "Ne toplamış olmanız, ne de büyüklenmeniz size yarar sağlamadı." Kendilerine Allah'ın bir rahmet
eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? Girin Bahçe'ye. Sizin için hiçbir korku yoktur ve siz mahzun da olmayacaksınız." Ateş Halkı, Bahçe Halkı'na seslenir: " Bize biraz
sudan ya da Allah'ın size verdiği rızıktan aktarın." Derler ki: "Doğrusu Allah, bunları küfredenlere haram kıldı." Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun edinmişlerdi ve dünya hayatı onları
aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi tanımadıkları gibi Biz de bugün onları unutacağız. Andolsun, Biz onlara bir Kitap getirdik, inanacak bir topluluğa bir hidayet ve rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde tafsilatlandırdık. Onlar, onun te'viline bakmazlar mı? Te'vilinin geleceği gün, daha önce O'nu unutanlar, derler ki: "Gerçekten Rabbimizin Elçileri bize Hakk'ı getirmişlerdi. Artık bize şefaat edecek yok mu? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak." Kendilerini hüsrana uğrattılar. Uydurdukları şeyler de onlardan uzaklaşmıştır.' (A'raf Suresi, 48-53 )


24 Kasım 2001/9.Cüz'den

206.ayeti ile A'raf Suresi bu cüz içinde tamamlanır. A'raf'tan
aşağıya alıntılayacağım "Qalu Bela" ahdi olarak ünlenmiş ayette konu
edinilen "misak"ın Haşr Suresi'ndeki "Emanet" ayeti ile çok yakın
bağlantısı vardır. Insanın yaratılış mayası içine dercedilen "müReBBi
mührü"nün "göstergeler dünyası" nda deşifrasyonunu
gerçekleştiren "zikr" bu bağlamda mutlaka hatırlanmalı. Yine
yaratılış kıssasındaki Adem'in "unutma" mazereti/karekteri de.
Mekke'nin en uzun iki suresini takiben, iki uzun Medine vahyi'nin
tilavetine geçiyoruz (Enfal, Tevbe). )9.Cüz, Enfal Suresi'nin ilk 40
ayetini bünyesine alır. Hicret'ten 16 ay sonra gelen "muqatele izni"
ni müteakiben ilk Ramazan ayı (17.ay)nın 17.gününde gerçeklesen Bedir
Gazvesi, bu surenin merkezi konusunu teşkil eder. Bu ilk Ramazan'ı ile
içinde bulunduğumuz 1422 yılının Ramazan'ı arasında gecen 15 asırlık
tarihimizin savaşlarını tahlilde çok önemli anahtar mesajlar bu
surenin içinde dürümlü. Savaşın vuku bulduğu gün'ün "Furqan Günü"
olarak vasfedilmesinin, Qur'an'ın (yani Furqan'ın/Bakara 184) ilk
inmeye başladığı güne işaret olduğunu hatırlayalım. "Bedr"in, Rasulu
Ekrem'in Medine'ye teşriflerinde , kent kızlarının Şehrin
sokaklarında dalgalanan terennümlerinde gecen "Talaa'l-Bedr" ile olan
alakasını kurabilenlerin sadrlarında bir başka genişlik açılacaktır.
Bedir zaten ilk açılış (Feth'dir). Bedir'le gelen ve sureye isim olan
NEFLLER (Enfal) bugünun dünyası'nda anlamı ne? Küresel Roma'nın
gasbettiği Allah'ın Toprakları'nın sakinleri ne de kolay teslim
ediyorlar Enfal'i Roma Egemenleri'ne.. "Gemisini en son terkeden
gemici ahlakı"ndan bihaber "tenvir bulmamış Aydınlarımız"ı, gemiyi ilk
terkeden fareler arasında görmek ne kadar hüzün verici..

Yoksa "gördükleri misyon" gereğince egemenlerden devşirdikleri Humus'u mu (Enfal 1) paylaşıyorlar dersiniz. Anadolu Toprakları'nın Enfal'den de öte, Haşr Suresi 7.ayetinin gereğince bir "Mir-i toprak" olduğunun kaçımız farkındayız. "Tezekkür" edebilenlerimize Enfal (Nefller) çok şeyler söyleyecektir.

Alıntı:

"Hani Rabb'in Ademoğulları'nın sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı. "Ben sizin 'Rabb'iniz değil miyim?" Onlar "evet şahid olduk "demişlerdi.
Kıyamet Günü "Biz bundan habersizdik." dememeniz için. Ya da "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız. İşleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mı edeceksin?" dememeniz için. İşte Biz ayetleri böyle açıklarız, dönsünler diye.'(Araf Suresi, 172-174)


25 Kasım 2001/10.Cüz'den

Bedir Muzafferiyeti'nin arkaplanındaki gerçekleri sergileyen "ilahi
açıklamalar" içinde 43.ayeti, tekraren okunması gerekenler arasında
görüyorum. "Düşman" önce hafsalada küçültülüyor, daha doğrusu
asıl "gerçekliği" ile ruyet ettiriliyor. Kime? Öncelikle mazlumlar
için sabaha dek ellerini açarak duaya duran, secdeye varan Rasulu
Ekrem'e.. "Eðer sana çok gösterseydi gerçekten yılgınlığa
kapılacaktınız ve iş (tutulacak yol) konusunda gerçekten çekişmeye
düşecektiniz. " Sonuç: "Ancak Allah esenlik bağışladı. " Bu esenliğe
ne kadar muhtac "küresel kalkışma şoku"ndan "Bitkisel hayat"a
girmişlerimiz.

10.Cüzün ikinci yarısında Tevbe Suresini 93.ayete kadar
okuyoruz. Mushaf'ın Sure düzeninde başında "besmele"içermeyen tek
istisnai bölüm olan Tevbe"nin bu yapısı Rasulu Ekrem'in bilgisi
altında oluşmuş olmalı. Müşrikler'e bir "Beraat" (Ultimatom) la başlayan
ilahi metinlerin başına Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatları ile
anıldığı bir başlığın yerleştirilmesi, "maqasıt"a muvafık
görülmemiştir. Hudeybiye'de karşı tarafın arzusu ile vahiy öncesi
besmele'nin (Bismillah) yazımı da, Allah ve Rahman isimlerinin
birbirinden ayrılmazlığının altını çizmek için tercih edilmez.
Qur'an'ın Tevbe Suresi'nin başında kullandığı "taktik dinamizmi"
içeriksiz barış-hoşgörü çığırtkanlarımızın idrakine inzal edebilmek
oldukça zor görünüyor.

Tevbe/Beraa Suresi'nden alıntıladığım aşağıdaki ayet'in mü'minini
çekmekte olduğu ray hattı üzerine söyleyecekleri olanların "çok
sözleri" olduğunu biliyorum. Keşke bu "çok söz/tekasür"
yanında/karşısında "acızık da olsa anlamlı eylemler" yüzdeye
girebilecek kesafete ulaşabilse..

Alıntı:

"Ey inananlar, gerçek şu ki Ahbarlarından ve Ruhbanlarından çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkorlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar ise, onlara da acıklı bir azabı müjdele. Bunların üzerlerinin Cehennem Ateş'inde kızdırılacağı gün onların cebheleri, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak. İşte bu kendiniz için yığıp sakladıklarınızdır. Yığıp sakladıklarınızı tadın." (Tevbe ,34-35. Ayetler)


26 Kasım 2001/ 11.Cüz'den

Muhkem Kitab'in 9.suresi, 128-129.ayetlerle bu cüzde sonlanır. Rasulu
Ekrem'in "rahim" sıfatı ile anıldığı bu "besmelesiz" surenin meşhur
adı "Tevbe" 11.cüze sarkan bölümde anlatılan üç "çetin sınav
öğrencisi"nin hikayesi ile ilgilidir. Zamanında yapılmasi gereken
sorumluluğu yerine getiremeyenlerin yapabilecegi altın bir
fırsattir "Tevvabun Hareketi"ni tetiklemek.. İlk kez 11.cüzle beraber
3 ayrı surenin ayetlerini bir cüz içinde okumuş oluyoruz. Bütünü bu
cüz içinde yer alan Yunus Suresi'ni takiben Hud Suresi'nin Mushaf
düzeni içindeki ilk yarım sayfası ile cüz sona eriyor.

Yunus Peygamber, Mushaf sırası ile bir Sure'ye isim olan ilk Elçi..
Qur'an'ın vahy tertibi içinde de ilk kıssa (68/Qalem Suresi)O'na
ait.. Qur'an'da Zu'n-NuN (iki Nun Sahibi) lakabıyla anılan NiNoValı
Yunus'un kıssa'sında yaşayan ebedi derse ne kadar muhtacız. Rasulu
Ekrem'i bunaltan koşullarda Rabbi'nin O'na bahşettiği bu kıssayla
gelen açılım'dan müstağni olduğunu sanan "ne derin uyku"nun gafilidir
bir farketse...Taif'i denemişti Kerim Elçi, belki bir çıkış yolu
aralanır diye.. Taşlandı, kovuldu. Köle Ninova'lı Addas'ın sunduğu
ikramla Yunus'u hatırladı. Arif Nihat'in Na't'ındaki dizeleri
hatırlıyorum:

"Mekke'de bunalırsan, Medine'ye göçerdin. Biz bu
dünyadan nereye göçelim ya Muhammed?" Bu Küresel imkansızlığın
bagrında "Müzzemmil" olmaya niyetliler için "hecran cemila" ayetleri
ufuk açıçı olacaktır. Yunus, "göreve devam" ilkesi'nin parolasıdır.
Sire'nin bünyesinde yer alan ilk kıssa olan Nuh ile de, Yunus'un
Öyküsü arasında enteresan bağlantılar kurmak mümkün.. Nuh'un
kıssasında Sefine-i Nuh'a binmeyenler kaydeder. Yunus ise, bindiği
Gemi'den tard edilmektedir. Bütün bu gelişmeleri bir de Yunus
Suresi'nin Tevbe Suresi arkasına yerleştirilmesi bağlamında
değerlendirin. Sure'nin Tevbekar gençlerinin bıraktığı örneklik, Balık
karnında Rabbine iltica eden Yunus'un pratiğinin bir uzamı değil mi?

Alıntı:

'De ki'lerin diyen ve venilen muhatabı kim?)"De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden
çıkaran kimdir? Ve işleri çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: "Peki siz yine de ittika etmeyecek misiniz?" İşte bu, sizin gerçek Rabb'iniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz? Böylece Rabb'inin sözü o fıskedenler üzerinde gerçekleşmiştir ki: "Onlar gerçekten inanmazlar .De ki: "Sizin şirk koştuklarınızdan yaratmayı başlatacak, sonra onu iade edecek olan var mı?" De ki "Allah yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?" De ki: "Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mıdır?" De ki: "Hakka ulaştıracak Allah'tır. Öyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkca kendisi hidayete ulaşmayan mı? Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?" Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiç bir şeyi sağlayamaz, şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını Bilen'dir.' (Yunus Suresi, 31-26)


27 Kasım 2001/ 12.Cüz'den

10-12 arası sureler sırasıyla üç Peygamber'in ismi ile
anılıyorlar. Yunus, Hud, Yusuf... Sıralama bir tarihiliğe tabi değil.
Yunus ve Yusuf'un kıssalarıyla Pavloscu Kiliseler'in "Eski Ahid" diye
adlandırdıkları kitaplarda da karşılaşıyoruz.

12.Cüz, 12.Sure (Yusuf)nin Yusuf'un gördüğü rüya'yı babasına
anlattığı pasajları da içeren 22.ayetine kadar devam ediyor. Surenin
17,5 sahifesi ise Hud Suresi'nin 6-123. ayetleri ile dokunmuş.
Rasulu Ekrem'in vahyin ilk indiği yıllardan beri, "refik-i ala"ya
yükseldiği son saniyelerine dek bütün benliğinde
hissettiği "sorumluluk duygusu"nu etrafında kendisini can kulağı ile
dinleyen "sahih alıcılar"a iletirken kurduğu kısa ama yüklü
cümlelerdendir: "Beni Hud Suresi ihtiyarlattı"

Sure'nin dikkatli okurları, Tefsir kaynaklarının naklettiği
bilgileri doğrulamakta gecikmeyeceklerdir. "Emrolundugun gibi
istikamet et
." Hepimizi, "ölüm alıp götürünceye dek" kuşatması
gereken , bürüyüp-sarıp sarmalası gereken bir okuyuştur bu.
"Sahih din"in yaşadığımız dünyada sürüklendigi istikameti doğru
algğlamak, ferdi ve ictimai hayatta "emrolunulan çizgi"yi "gereğince
temsil" edebilen bir hassasiyet/azm'in sahibi olabilmek..

Alıntı:

"Ad'a da kardeşleri Hud'u (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz yalan olarak (ilahlar) düzenlerden başkası değilsiniz." "Ey kavmim, ben
bunun karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akletmeyecek misiniz?" "Ey kavmim, Rabb'inizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin.
Üstünüze gökten sağanak yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlular olarak yüz çevirmeyin," "Ey Hud" dediler. Sen bize apaçık bir belge ile gelmiş değilsin ve biz de senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz. Sana inanacak da değiliz." "Biz: " Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır (deriz) başka bir şey demeyiz." De ki: "Allah'ı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben, bizin şirk katmakta olduklarınızdan uzağım." "O'nun dışındaki (ilahlardan). Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre de tanımayın!" "Ben gerçekten, benim de Rabb'im, sizin de Rabb'iniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun alnından yakalayıp denetlemediği debelenmekte olan bir şey yoktur. Muhakkak benim Rabb'im, dosdoğru bir yol üzerindedir." "Buna rağmen yüz çevirirseniz, artık size
kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabb'im de sizden başka bir kavmi getirir. Siz ona hiçbir zarar veremezsiniz.Doğrusu benim Rabb'im, herşeyi Koruyan'dır." Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hud'u ve onunla birlikte inananları kurtardı. Onları ağır bir azabtan kurtardık. İşte Ad. Rabb'lerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. O'nun Elçilerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın ardınca yürüdüler. Ve bu dünyada da, Kıyamet Günü'nde de lanete uğratıldılar. Haberiniz olsun, gerçekten Ad, Rabb'lerine küfrettiler, Haberiniz olsun Hud kavmi Ad (rahmetten)
uzaklaştırıldı." (Hud Suresi. 50-60)


28 Kasım 2001/ 13.Cüz'den

Yusuf Suresi'nin geri kalan kısmını, Ra'd ve İbrahim Sureleri
izliyor. 13 cüzdür ilk kez ,bir sureyi bölmeden cüz sona eriyor.
İbrahim, Mushaf sıralamasında bir Sure'ye ad alan dördüncü
Peygamber. Nuh'dan sonra gelen ikinci dönemeç Rasul (Ulu'l-Azm).
Sure'de yer alan duasını mesajın sonuna alıntılayacağım.
İbrahim'in torunu Yakub (İsrael)in 12 evladından biri olan
Yusuf'un Mısır tahtına dek yükselen serüveni çok değişik "okuma
vasatları"nda okurlarına yükleyeceğini yüklemeye devam ediyor. 23
Nisan Meclisi'nin kurulusundan dört yıl sonra ilga ettigi "tarihsel
hilafet kurumu"nun "Müslüman dünya"da doğurduğu yankılar yakın
dönem "siyasal tarih"imizde "siyaset felsefemize" yönelik ilginç
tartışmalara konu oldu. Ali Abdurrazik, Reşid Rıza, Seyyid Bey,
Takiyyuddin Nebhani ve Mevdudi'nin köşe taşlarını oluşturduğu bu
arenada Yusuf'a öğretilen "keyde"nin "yeniden üretilme biçimleri"
hatırlanacaktır.

"Küresel Roma"nın "Rekonstruksiyon" periyodunun hızla
tamamlanma sürecine girdiğimiz şu günlerde, Arz'a (Mısır)
yerleştirilen Yusuf ile Global Köyümüze iskan etme emellerinin çok
uzağına düşmüş "guraba"nın öğrenebileceği "keyde" niteliği üzerine
söylenecek sözler olmalı. Roma'nın uğursuz sayısı 13 ün sembolize
ettigi 13.cüz'de "demokratik haklar!" terkibindeki "haqq"in "üstü
kaval"lığına işaretle iktifa ediyorum.

Ra'd sure'sini "tegayyur ayeti"ne atıfla geçiyorum. Küresel
küreyiş'in kürete edemedigi bir kükreyişin öznesi olabilmek açısından
bakıyorum bu ayete.. "Ümmet kendi "öz"ünde olanı
kokuşturmadıkca, "dün"ün "erdemleri "duun" görülerek "dünyamız"dan
sürülerek "şimdi"nin "kokuşmasına/tegayyurune" teslim olunmadıkca;
kısaca "ben" kalarak, "gayri"leşilmedikce, Yusuf'un "Zindan
arkadaşları"na söylediği "yol"da sabit kadem kaldıkça, Allah'ın
tamamlanmış nimeti bizle olan tezahürünü sürdürmeye devam
edecektir: "Atalarım olan İbrahim, İshak'ın, İsmail'in yoluna.."

Alıntı:

"Hani İbrahim şöyle demişti: "Bu şehri güvenli kıl beni ve çocuklarımı putlara kulluketmekten uzak tut."´Rabb'im gerçekten onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa artık o bendendir. Kim de bana isyan edense kuşkusuz sen Gafur, Rahim'sin. Rabb'imiz, gerçekten ben çocuklarımdan bir kısmını Beyti Haram yanında ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabb'imiz salatı kılsınlar, diye. Böylelikle senin insanların bir kısmının kalplerini
onlara ilgi duyar kıl ve onları bir takım ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler. Rabb'imiz şüphesiz sen bizim saklı tuuttuklarımızı da açığa vurduklarımızı da bilmektesin.Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Hamd Allah'a aittir ki o, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti, şüphesiz benim Rabb'im gerçekten duayı İşiten'dir. Rabb'im beni salatı sürekli olan kıl, soyumdan olanları da. Rabb'imiz duamı kabul buyur. Rabb'imiz hesabın yapılacağı gün beni anne babamı ve mü'minleri bağışla. (İbrahim Suresi, 35-41)


29 Kasım 2001/ 14.Cüz

Bu Cüz'de Hicr ve Nahl Surelerini okuyoruz. Müslüman Kaynaklarda Hicr Suresi'nin en çok referans verilen bölümleri arasında,9.ayet gelir. Kendilerine "gökten bir kapı açılsa" da, oradan "yukarılara" süzülselerde yine de "öncekilerin sünneti"ne tabi olarak vahye karşı "anid" kesilen bir guruha karşı ilan edilen ebedi açıklamadır bu:

"Zikr'i biz indirdik, ve onun muhafızı Biz'iz."

Qur'an okuyucusu'nda "ilahi bildirimler"de kullanılan "biz"
vurgusunun nesnel algılanması bir sapmadır. Bunu "kendilerine savaş
yazılanlar"ın "Sen ve Rabbin gidip savaşın" mukabelesi ile sorumluluk
alanları dışına atanların tutumları ile karşılaştırabilirsiniz.
Mushaf'ın bize taşınma sürecindeki tüm "müslümanca etkinlikler"
bu "biz" kavramının "öznel" okuyuşu ile gerçekleşmiştir.
Bugün "Zikr"in tarihe mal olan kayıtlarının kaybolması, tahrib
olması gibi bir endişe yersizdir. Matbu ve yazma halindeki tüm
Mushaflar toplanıp imha edilse bile, hafıza kayıtları bir yana,
Müslüm, gayri Müslim kaynaklardan hiçbir zayiata uğramadan Mushaf'ı
yeniden cem etmek çok sıradan bir cem işi olacaktır.
Hicr Suresi'nin bu ayetinin 21.yüzyılda da sürecek olan ,
ve "biz"in de içinde yer alacağımız bir süreçle gerçekleşecek
olan "hatırlatma" misyonu üzerinde terleyecek idraklere muhtacız.

Nahl Suresi, Baqara Suresi'nden sonra, bünyesinde geçen bir
kıssada yer alan "hayvan" nedeniyle isimlenen surelerin ikincisi
oluyor. Bu tür isimlerin surenin bütününü kuşatan bir anlamı
olmamakla beraber, isme konu olan kıssanın mesajını yansıtmadaki
başarısını teslim etmek gerekir. "Balarısı"nin vahyle olan ilgisi,
tüm kainatın vahyle olan ilgisinin bir örneğidir. Bu örnek içinde
türümüzün "irade alanı" dışındaki ontolojik konumu da dahildir. Nahl
Suresi'nin bitişinde yer alan "mücadele ayetleri"nin neresinde
olduğumuz da sorgulanmalı.

Alıntı:

"Andolsun Hicr halkı da Gönderilenler'i yalanlamışlardı. Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi. Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.Derken onları sabah vaktine girdiklerinde o
dayanılmaz çığlık yakalayıverdi.Buna rağmen kazandıkları şeyler onlara yetmedi.

Biz gökleri yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında yaratmadık. Şüphesiz o saatte yaklaşarak gelmektedir. Öyleyse güzel davranışlarla davran. Çünkü Rabb'in yaratandır, Bilen'dir. Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kur'an'ı verdik. Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, müminler içinde kanatlarını ger. Ve de ki: "Şüphesiz Ben apaçık bir Uyarıcı'yım." Muktesimlere/taksim edenlere indirdiğimiz gibi. Ki onlar Kur'an'ı parça parça ettiler. Rabb'ine andolsun onların tümüne/hepsine soracağız.Yaptıları şeyleri (hesabını).Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkca söyle ve müşriklere aldırma. Şüphesiz o alaycılara biz sana yeteriz. Ki onlar Allah ile beraber başka ilahlar kılıyorlar. Onlar yakında bileceklerdir. Andolsun onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz. Sen Rabb'ine hamd ile tesbih et ve secdeedenlerden ol. Ve yakin sana gelene dek Rabb'ine ibadet et. (Hicr Suresi, 80-99)


30 Kasım 2001/ 15.Cüz

15.Cüz İsra Suresi ile başlıyor, Kehf Suresi'nin 74.ayetine
kadar sürüyor. Mushaf'ın ilk yarısını oluşturan ilk 300 sahife'de
toplam 18 sure yer alırken, ikinci yarıya sarkan kısmın 96 Sure
olduğunu söylersek, surelerin dizilim sırasında genel olarak uzun
olandan daha kısa olana doğru bir seyir izlendiği gözlemlenecektir.

Siyer kaynaklarında "İsra Olayı"nın Mekke'nin ilk 10 yılını
müteakiben başlayan, Hatice anne'nin ve Ebu Talib'in vefatları, Taif
sürgünü'nü müteakiben yaşanan "Hüzün Yılları" içinde vuku bulduğu
bilgisini buluruz. Sure'nin ilk ayeti'nde anlatılan Mescidi Haram'dan
Mescidi Aksa'ya doğru gerçekleştirilen bir "gece yürüyüş"ünün
tarihin bundan sonra akacağı "birleşik mecra"ya bir "gündüzlük"
yaptığına tanıklık ediyoruz. Çok geçmeden Mekkeli Mü'minler Kudus
istikametinde gerçekleştirecekleri "büyük bir göç" ile Yesrib'i
kendilerine "iman yurdu" edinecekler. Ve bu Kent'te kıbleleri
Kudus'ten Mekke'ye tevcih edilecek. Kudüs, İsrail'in Mesih'le
noktalanan bereketli tarihi'nin, Ahmet aleyhisselam'la devam edecek
bir "ayeti"dir.

Kudüs Rasulu Ekrem'in vefatını izleyen erken yıllarda bir "darul-
islam" beldesi haline gelir. "Yenilen Rum"lar Haçlı Seferleri ile
tekrar dönerler Kudüs'e.. 1948 ten beri "yeryüzünde iki kez bozgun ve
zillet"in odağı olan İsrail'in "mülk"ü..

Kudüs Nasraniler için Mesih merkezli 'cennet'in yurdu, Kudüs
Yahudiler icin tarihlerinin vazgeçilmez mekanı.. Qur'an'ın Müslim
okurları'nı Kudüs Politikaları'nın köklü bir kuşatıcılıkla gözden
geçirmeye davet ediyorum. Kudüs'teki tarihsel haklarımızı 1400 yıllık
bir perspektifle düşünmek korkunç bir yanılgıdır. İsra Suresi'nin "evrensel değerler"i ilkeleştiren ayetleri mesajın sonuna alıntılayacağım.

Tevafuktur, Kehf Suresi'ni yazmaya oturduğum saatlerde, Kanal 7
nin İran yapımı "Ashabı Kehf" filminin, "Muvahhid Gençleri"nin
mağara'da uykuya sevkedildikleri sahneler canlandırılıyordu.. Bu 300
yıllık uyku ve uyanış ile İsa Mesih'in ölülere hayat veren "ayetleri"
hatta kendisinin uzun bir süre sonra "Küresel Roma"nın vicdanına
tekrar "uyanacağı" yolundaki beklenti üzerinde "anlamlı bir
yolculuğa" çıkabilirsiniz... Telmih yeterlidir sanırım.

Alıntı:

"Allah ile beraber başka ilahlar edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına bırakılmış olursun. Senin Rabb'in, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne babaya iyilikle davranmayı emretti. Şayet
onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa onlara : "Öf" bile deme ve onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara düşkünlükten dolayı alçakgönüllülük kanadını ger ve de
ki: "Rabb'im, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse sen de onları esirge." Rabb'imiz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüpesiz O da, yönelip dönenleri bağışlar.
Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabb'ine karşı nankördür. Eğer Rabb'inin ummakta olduğun bir rahmeti beklerken onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda
onlara yumuşak söz söyle. Elini boyunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret içinde kalırsın. Şüphesiz senin Rabb'in, rızkı dilediğine genişletir, yayar ve
daraltır. Gerçekten O, kullarından Haberdar'dır, Gören'dir.Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de biz rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir hatadır.
Zinaya yaklaşmayın, şüphesiz o fahşadır ve kötü bir yoldur. Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir, o da
öldürme de ölçüyü taşırmasın. Çünkü, o gerçekten yardım görmüştür. Erginlik çağına erişinceye kadar, o da en güzel bir tarz olması dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa edin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın, bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalb bunların hepsi ondan sorumludur. Yeryüzünde böbürlenerek
yürüme, çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin. Bütün bunlar, kötülüğü olan, Rabb'inin katında da hoş olmayanlardır. Bunlar, Rabb'inin sana Hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabb'in ile beraber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın.(İsra Suresi, 22-39)


01 Aralık 2001/ 16.Cüz

Kehf Suresi, sureye ismini veren kıssa'dan başka iki "çok farklı"
kıssa daha içerir. "Çok farklı"dır , ikisi de hem tefsir tarihi'nde
hem Müslüman edebiyatı'nda derin etkiler bırakmıştır. "Musa ve salih
kul" ile olan yolculuğunda yaşadığı "ledünni hakikatler"in çözümü
yerine, kıssa'nın taşıdığı "hisse"nin "Allah'ın külli planı"na
yaptığı vurgu, okurların zihninde ön planda olmalı.. Müslüman
tarihi'nin bugününü açıklamada zorlandığınız "bir nice sorunsal"ı
bir "Hızırca cevaplar"ın ışığında "teenni"ile okumaya ne dersiniz?
Zülqarneyn kıssasının Qur'an'da tekrarlandığı bir ikinci bölüm
yer almıyor. O'nun tarihsel misyonundaki "mübhemiyet" de beni pek
enterese etmiyor. "Nuzul Ortamı"nda taşıdığı anlam üzerine
eğildiğimde Rasulu Ekrem'in İsmail ve İshak sıbtını meczeden "Qarneyn" vasfına atfın izlerini duyumsuyorum. "Qıraat Ortaıi"nda Qarneyn'in ikinci Bin'e (Milenium) a olan "lazimesi" haz veriyor. Her ne kadar "Qarneyn Sahibi"nin kıssası Qur'an'da tekrarlanmıyor olsa da, bu kıssa içinde geçen "Ye'cuc-Me'cuc" topluluğu 21.sure'de tekrar karşımıza çıkacak. Bu kez duvar'ın arkasından çıkarak tüm küreye yayılan bir salgın olarak.. 1989 duvarı'nı izleyen küresel gelişmeleri bu metinler içinde hissettiğimi söylesem "uçuk" bulunur muyum?

Meryem Suresi'nin Mushaf tertibinde 19.sıraya yerleştirilmesi
onun hoş tevafuklarındandır. Rasulu Ekrem'e Arap besmelesine "Rahman"
ismini ekleyerek, O'nu Araplara "Hristiyan Tanrısı"nı empoze etmek
isteyenlere Müddessir 30.ayetinde verilen cevabın bir uzantısı olarak
İsa Mesih'in kıssasının anlatıldığı Meryem Suresi bu anlamlı sayı ile
Qur'an'daki yerini alır. Ne enteresandir ki bütün Qur'an'da toplam 56
kez kullanılan Rahman ismi tek başına Meryem suresi'de 1/3 oranında
tekrarlanmaktadır.

Meryem Suresi'ni siyer kaynaklarında Habeşistan Kralı'na Cafer
ibnu Ebi Talib tarafından okunurken bulursunuz. İsa hakkındaki ne
düşündüklerini soran Necaşi'ye Lukas'ta benzerini bulabileceği bu
metinlerle karşılık verilmiştir. Sure'nin bu ilk fonksiyonel yanı ile
bugünkü küresel hercümecz içindeki "dialog" ve "göçler"le bağlantısı
üzerinde elbette söylenmesi gereken sözler vardır.

16.Cüzü TaHa suresi ile bitiriyoruz. Mısır Ülkesi'ndeki Musa
aleyhisselam'in Tuva'da buldugu "ışık" ve aldığı "vahy"le başlayan
Musevi Misyon'un "Küresel Roma"nın kalbinde yaşayan "mü'minlere
taşınan yönü ne? "İsrail"imiz kim? "Serbest bırakılırsak" gideceğimiz
yer neresi?

Alıntı:

"Dedi ki: "Rabb'im, benim göğsümü aç."

"Bana işimi kolaylaştır."

"Dilimden düğümü çöz."

"Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar."

"Ailemden bana bir yardımcı kıl."

"Kardeşim Harun'u"

"O'nunla arkamı kuvvetlendir."

"Onu işimde ortak kıl."

"Böylece seni çok tesbih edelim."

"Ve seni çok zikredelim."

"Şüphesiz Sen, bizi görmektesin."

Dedi ki: "Ey Musa istediğin sana verildi." (Taha Suresi, 25-36)


02 Aralık 2001/ 17.Cüz

Bu cüz'de iki sure yer aliyor. Enbiya ve Hacc Sureleri..
Enbiya Suresi'nde yer alan Nebi kıssalarının ilki İbrahim a.ın
putkıran eylemi ile ilgilidir. Eylem ,sıradan, donkişotvari bir dil
içinde hikaye edilmez. Kavmine "dikte edilen" "sahte
değerleri'n "savunulamayacak bir konteks"e mahkum edilerek
kitleler önünde hiçlestirilmesine yönelik "iyi kurgulanmış bir
senaryo'dur izlediklerimiz. Bitirdiğimiz yüzyıl Stalin-Hitler-
Mussolini "canlı heykelleri"nin mezalimlerinden bitap düşmüş bir
tarihsel kesitle ilk yarısını tamamlamıştı. Mao'nun, Rıza Şah'ın
meydanları süsleyen heykellerinin büyük halk kitlelerince alaşağı
edildiğine orta yaşlılarımız şahit oldu. Doğu Berlin ve Dogu Avrupa'da
on yıl öncesi yaşananlar ise çok sıcak görüntüler..

Türkiye'nin "özel tarihi"nde yer alan , türk medyasının
başlıklarına "meczup eylemler" olarak yansıyan "garaib" ile Taliban
Afganistan'ındaki "Budist Heykeller" etrafında kopan
fırtınanın "Unesco"ya değin uzanan yankıları ile "İbrahimi Eylem"
arasında kurulabilecek sahih bağlantılar mümkün mü? Mekke'nin
Fethi'ni müteakip Kabe'nin içindeki heykellerin imha edilişi ile
ilgili siyer bilgileri ile Süleyman Nebi'nin
sarayındaki "Temasil"leri konu edinebilecek "Ateş-Hattı" kültürü
izleyicilerinin zeka seviyesine indirgenebilecek tartışmaların çok
uzağında olarak sorulmalı: İbrahim'in bu eyleminin "Küresel Roma"
çağında taşıdığı anlam ne?

Lut,Nuh, Davut, Süleyman, Eyyub, Ismail,Idris, Zülkifl,Yunus,
Zekeriya, Yahya... Surede adını okuduğumuz bütün Nebilere selam olsun.
Hacc Suresi'ne adını veren ünlü Hacc ve Umre ibadetinin "Allah'ın
rızasına" yönelik anlamı ile ihyası için atılacak adımlarin ilkini
atabilmişmiyiz?

Alıntı:

"Hani Biz İbrahim'e Ev'in yerini belirtip hazırladığımız zaman: " Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rukua ve sucuda varanlar için Ev'imi tertemiz tut." (demiştik). "İnsanlar
içinde haccı duyur, gerek yaya, gerekse uzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler." Kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği
hayvanlar üzerinde belli günlerde Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun. Sonra tefeslerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler, Beyt'i Atik'i tavaf etsinler. İşte böyle, kim Allah'ın haram kıldıklarını yüceltirse, Rabb'inin katında kendisi için hayırlıdır. Size okunanlar dışındaki hayvanlar helal kılındı. Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir. İşte böyle, kim Allah'ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu, kalblerin takvasındandır. Onlarda sizin için adı konulmuş bir süreye kadar yararlar vardır.
Sonra onların yerleri Beyti Atik'tir. (Hacc Suresi, 26-33)


03 Aralık 2001/ 18.Cüz

"Mü'minun Suresi" ismini Sure'nin ilk ayetinde yer alan
kelimesinden almaktadir. "Iman-küfr" antogonist sözcüklerinin ismi-
faili olan "Kafirun"da 109.sureye ad olacaktır. Birincisi Mü'minleri
betimleyen bir "aşr"la başlar, ikincisi bir "belağ"dır.. 40.surenin
Gafir yanında ikinci meşhur ismi olan "Mü'min"e ise ilgili cüzde
temas edecegğim.

Tevbe Suresi'ni müteakip başlayan dokuz Mekki Sure'nin sonuncusu
olan bu 23.sure, dört dörtlük bir Mü'minler tasvirini "felah"
paradigması altında ele almaktadır. Şu Medine Yılları'yla hayatımıza,
tarihimize mal olan ünlü Çagrı'daki "felah". "Hayye ale'l-Felah.."
Felah bulanların durunda felah buluşa çağrı.. İlk cüz'ün daha
başlangıcında, bu kez tasvirinin sonunda karşımıza
çıkmıştı "Müflihun". (Baqara, 1-5). Her iki bölümün, mü'min pratiği'nin
en görünür ve ilk boyutu olarak "namaz"ı önümüze koyduğunu görürüz.

64 ayetten müteşekkil Nur Suresi, "Müslüman dokumuz"un bariz
karekterini karşılaran çok önemli bildirimleri içinde taşır. Sure'ye
ad olan "Nur Ayeti" Tefsir Tarihi'nde müstakil eser çalışmalarına
konu olmuştur. "Mişkatu'l-Envar" hemen ilk aklımıza gelebilecek
olanlardan biri.. "Doğu" ve "Batı"ya nisbet edilemeyen "mübarek
zeytin ağacı"ndan beslenen müthiş tasvirler... Bizzat Allah "yerlerin
ve göklerin nuru"dur. Nur'u ile Medine "münevver" kılınmaktadır.
"Küresel Roma"nın "kalbine mızrak gibi saplanacak nurlar" İsa
Mesih'in "ışık meseli, ışık anaforu"nu tamamlayacaktır elbet.
İzzetini yitirmemiş "Müslüman bilinç" "barik" kılınan "'âli
Muhammed"in doğal uzantısı olarak tarihsel misyonunu yerine
getirecek, salt "dogu"da kalmadan "batı"da batmadan "küresel münevver
Medine"ye doğru yolculuğunu sürdürecektir. Bu yolculukta "içinde nur
bulunan evler"e ne kadar muhtacız. İmajlarla yaşanan, sanal
magaralarda küflenen potansiyelleri diriltecek sohbet evlerinin
ihyasına.. Bu bizim şansımız, bu onların "yumuşak karnı"..

Furkan Suresi'nin ilk 20 ayeti ile 18.cüzü bitirmiş oluyoruz.

Alıntı:

"Gerçekten Mü'minler felah buldu.

Onlar salatlarında huşuludurlar.

Onlar boşşeylerden yüz çevirenlerdir.

Onlar ki zekat için faildirler.

Onlar ki ırz/ferclerini korurlar.

Ancak eşleri, eymanlarının malik oldukları dışında.Bununla kınanmazlar.

Fakat kim bunun ötesini ararsa artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.

Onlar ki emanetlere ve ahidlerine riayet ederler,

Onlar ki salatlarınıda koruyanlardır.

İşte onlardır varis olacaklar.

Ki onlar varis olacaklar Firdevs'e. İçinde ebedi olarak kalıcıdırlar." (Mü'minun Suresi, 1-11)


04 Aralık 2001/ 19.Cüz

19.Cüz Furqan Suresi'nin 21.77 ayetleri ile devam ediyor. Ramazan
ayında bir "Furqan" olarak inzal olunan vahyin 25.surenin ilk ayeti
nedeni ile bu sureye ad olması, kelimenin "Müslüman hafızası"ndaki
köklü yerini bir kez daha perçinliyor. "Kuluna alemler için nezir
olarak Furqan'ı indiren tebarek Allah
".. Qur'an'la Allah'ın tarihe
yaptığı müdahalenin "ne köklü müdahale" olduğunu teFRiQ
edebiliyor muyuz? Furqan'ın okuru Faruq kişiliklerle ortaya çıkarılan
Vusat-FıRQa'nın sorumluluğunu müdrik miyiz? Yaşadığımız
vasatta "Furqan"ın "li'l-Alemin" oluşundaki "küresel boyut"un
anlamını kavrayabiliyor muyuz?

Şuara Suresi, Qur'an'ın uzun, çok ayetli ama kısa vurucu ayetlerden
oluşan , Mushaf'ın orta dilimlerinde yer alan sayılı bölümlerinden
biridir. Sure'ye isim olan sınıf'ın Mekke ortamında Qur'an'a karşı
konumlandırılmış, onun ilahi özünü yadsımayı kendilerine "iş"
edinmiş "sözde sözcüler"den oluştuğu görülüyor. Vahy, ister düz
metinler içinde olsun, ister nazma dökülen formlarda olsun, kendisine
yöneltilen "beşerilik" suçlamasına şiddetle karşı durarak Rasulu
Ekrem'i bundan tenzih eder. O ne Israilliler'in "Cohenler" soyuna ait
bir kitabî'dir, ne Araplar'in "Şuara"sı.. Her ikisini de reddetme
anlamtnda "stntf dtşt/ümmî"dir. Şuara'nin toplumasl pratikleri ile
Rasulu Ekrem'in müşterek bir noktası bulunmamaktadır. O'nun okuduğu
bir "şiir" değildir, O'na şiir öğretilmemiştir. Qur'an bu kontex
içinde "şairler sınıfı"na baktıktan sonra, Hakikat'e yönelenleri
bundan beri tutar. Aslında "s-a-r" kökünün bizatihi kendisi,
ilm,fıqh, fehm,hikmet gibi Qur'an'in "müsbet insanı"nın
eylemlerindendir. Qur'an sıklıkla "şu'retmeyenler"i
yarğılamaktadır. İki tip Şair arasındaki farkı vulgarize değimi
ile "entel" ve entellektüel" arasındaki farka da benzetebilirsiniz.

Cüz Neml Suresi'nin 55.ayetine dek sürüyor. Sure'ye isim olan
Neml kıssası alıntılarda okunabilir. Hz.Rasul'e Mekke yıllarında
okunan bu pasajlar'ın Medine vasatında Bizans Kayzer'inden, İran
Kisra'sına dek gönderilen mektuplarla nasıl aktualize edildiğini
biliyoruz. 1989 denemesinin tarihsel kesitte yaptığı "canlandırışı"nı
önemsiyorum. "Darul-İslam"sız bir gelecek'in dünyasında Neml Suresi
okuyucusu adeta Mekke okuyucusuna dönüyor gibi! Bu cümleyi bir ironi
olarak anlayın.

Alıntılar:

"Andolsun, Biz Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik: "Bizi inanmış kullarından bir çoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun." dediler. Süleyman, Davud'a mirascı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların nutku öğretildi ve bize her şeyden verildi. Şüphesiz bu, apaaçık olan bir üstünlüktür." Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.Nihayet Neml Vadisi'ne geldiklerinde, bir dişi-Neml dedi ki:" Ey Neml
topluluðu, meskenlerinize girin, kırıp geçirmesin sizi Süleyman ve orduları." O'nun bu sözü üzerine tebessüm-etti ve dedi ki: "Rabb'im, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir çalışmada bulunmamı bana ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat." Tayr'ı denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd'ü göremiyorum, yoksa Gaybolanlar'dan mı oldu?" "Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım, ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan bir ispatlayıcı delil getirmelidir." Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin ihata edemediğin şeyi ben ihata ettim/kuşatıp öğrendim. Ve sana Sebe'den kesin bir haberle geldim." "Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona herşeyden verilmiş. Ve büyük bir Arşı/tahtı var."O'nu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde eder buldum, onlara şeytan yapmakta olduklarını süslemiştir. Böylece onları yoldan alıkoymuştur. Bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar." "Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilmekte olan Allah'a secde etmesinler diye." " O Allah, "O'ndan başka bir ilah yoktur, Büyük Arş'ın/Taht'ın da Rabb'idir." "Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?" dedi. "Bu mektubumla git, onu kendisine bırak, sonra onlardan uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?" (Kadın) dedi ki: "Ey önde gelenler, gerçekten bana oldukça önemli bir mektub bırakıldı.""Gerçek şu ki bu Süleyman'dandır ve şüphesiz Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla (başlamakta) dır." "Bana karşı büyüklük taslamayın ve ve bana teslim olmuş olarak gelin." (Neml Suresi,15-31)


05 Aralık 2001/ 20.Cüz

Neml Suresi 82.ayet'te sözü edilen "arz'dan bir dabbe" ayetinin
niçin bu sureye yerleştirildiği hususunda Sure'nin ilk
kısmındaki "nemletün/dişi karınca" kıssası bir fikir verebilir mi?
İki ayrı uyarı, iki ayrı uyarış biçimi.. Dabbe'nin uyarısı "el-
Ard"in "evrensel halkına"..

Bütünü 20.cüz içinde yer alan Qasas Suresi T-S-M lerin
çagrıştırdığı Turi Sina Musa'sının kıssası ile başlar. Allah'ın
muradı "el-Ard" mustaz'af bırakılanları "önderler" kılmaktır,
yeryüzünün varisleri onlardır. Kıssa'nın İsrailoğulları ile sınırlı
okuyucusu içinde Arz, "çevresi bereketli kılınmış Jeru-salem (Ardu-
Selam) olan Kudüs"tür.. Allah'ın iradesini açıklayan ayetin bütün
Qur'an Qasas"ı için şumullendirilmesi mümkündür. Qur'an sonrası "ahir
zaman" senaryoları bağlamında çok sayıda müslüman bu vaadi, bütün bir
yeryüzü varisliği, önderliği olarak da okumaktadır. Alıntılar
bölümüne Karun'un hikayesini seçiyorum.

Cüzü Ankebut Suresi 45.ayeti ile bitiriyoruz. Evler içinde en
çürük ev olan "Örümcek evi" meselini anlamak için çouu kez, "Kral
Çıplak" diye bağıran bir sesi bekler kitleler.. Kitleler öyledir de,
ya başları ayakları üstünde sananlar da mı öyle.. "Beytu'l-Atik"in
ihtişamını görebilenler için "White Haus" "büyü"sünü icra edebilir
mi?

Ankebut'un 14.ayetinde yer alan Nuh'un 950 yıllık süren "teblig"i
ve bunun taktim tarzını da üzerinde az düşündüğümız ayetler grubu
içinde görüyorum.

Alıntı:

"Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu.
Hani kavmi O'na demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımaranları sevmez." "Allah'ın sana verdiğiyle Ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi,
sen de ihsanda bulun ve arz'da fesad arama. Çünkü Allah fesatcıları sevmez." Dedi ki: "Bu, bende olan bir ilm dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi , ki gerçekten Allah, kendisinden önceki
kuşaklardan kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Mücrimlerden kendi günahları sorulmaz." Böylelikle kendi ihtişamı
içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: " Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük pay sahibidir" dediler. Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, inanan ve salih çalışmalarda bulunan kimse için daha hayırlıdır, buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" derler. Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendisine yardım
edebileceklerden de değildi. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip yaymakta ve kısıp daraltmaktadır. Eğer Allah, bize
lutfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten küfredenler felah bulamazlar" demeğe başladılar." (Qasas Suresi, 76-82)


6 Aralık 2001/21.Cüz'den

İlk kez bu cüzle birlikte , bir cüz içinde yer alan sure sayısı
5 e çıkmaktadır. Ankebut Suresi'nin hitamından sonra 30-32.sırada yer
alan Rum, Lokman Secde Surelerini okuyoruz. 25/Furqan suresi'nden beri
devam eden Mekkî Sureler'e Ahzab Suresi ile ara veriyoruz.

Qur'an vahyinin insan idrakine indirildigi yıllarda Ümmü'l-
Qurra'nın kuzeyinde yer "düvel-i muazzama"nin savaşlarının, şöyle ya
da böyle Mü'minler'in gündemine yerleştiği görülüyor. Sure'ye isim
olan Rum'lar (Romalılar) İsa Mesih'den üç asır sonra iki parçaya
ayrılan ve doğu yakası Kayzerlerinin Kristci/Meshihi/İsevi
olduklarını deklere ettikleri Bizanslılar'dır. Rasulu Ekrem'in on
küsür sene sonraki liderleri Heraclius'a gönderdiği davet mektubunun
da gösterdiıi üzere halkı arasında çok sayıda Arien (Aziz Arius
bağlıları) bulunan Bizans'ın yenilgisini, Allah'ın Müşriklere karşı
Muvahhidlere arka vermediği şeklinde yorumlayan Mekke Ekabir'ine Rum
Suresi "İlahi Planlama"nın kesinleşecek "kada"sından bir perde
aralamaktadir.

Sure'nin "Qıraat Vasatımız"daki okuyuşunda "gözlemlediğimiz
Roma" ; kendi "pax romana (pax Amerikana, pax europa) "sını itmam
etmek için doludizgin yol alırken, tebalaştırdığı bir Milyarı aşkın
Müslüman yurtdaşlarına(dünyadaşlarına mı demeliydim) "içlerinden bir
Emir sahibi olabilmek" yakınlığı için "acil ve ertelenebilir"
önlemleri almış "Küresel Roma"dır. Nasıl "Tarihsel Roma"nın Sözde-
İsevi olma öncesinde ki konumu, sonrakine oranla daha az zararlı
idiyse, "darul-harb" adlı bir "karşı olgu"nun varolduğu
yılların "Haçlı Roması" da, bugünün "bizden bir Ulu'l-Emr"liğe terfi
edebilmiş "Küresel Roma"sından daha az zararlıydı. "Yiğidi öldür,
ama hakkını yeme " mi diyelim, "Kayzer'in hakkı'nı Kayzer'e verin ey
Kayserililer" mi?

Kendisine "Hikmet" verilmiş Luqman'in "eşsiz ilahi öğretisi"ni
mesaj sonuna alıntılıyorum. Bütün eğitim kurumlarının "Küresel
Okul"un distribütörleri haline dönüştürüldügü bir ceberrut-
çağ'ın "Okulsuz Toplum" philo'larına bir "Ebebeyn İnsiyatifi" için
Luqman'ın "Sophos"una ciddi bir nazarla nazar etmelerini dilemek,
elimden gelir sanırım.

"Secde" Mü'minler'in "alameti-farikası"dır Tevrat ve İncil'de de.
Mescidler, Rasulu Ekrem'in Pratiğinde "bütün bir yeryüzü"dür. Secde
tüm "kosmos"u kaos"tan kurtaran "emr"dir. Bu bağlamda okumayı deneyin
Surei Secde'yi..

"Ahzab" Münevver Medine'nin "Hizbleri" etrafında gelişen kimi
olayları konu edinen bölümleri içerir. "Dinde iqrah"ın yasaklandığı bu
Nebevi Model, Allah'ın kullarına, dünya'nın "imtihan alanı" kılması
muradına paralel bir uygulama ile "cemaatsel yapıları" koruma ve bu
yapı içerisinde geniş özerklikler yoluna gitme politikası izler. Bu
altın dal'ı nasıl hakkıyla taktir edemeyip, Müslüman vicdanına ihanet
ettikleri malum. "Küresel Medine" ve Ahzab bahsini açmak,
epeyce "farazi" görünecektir bugün. Geçiyorum.

Alıntı:

"Andolsun, Biz Lukman'a "Allah'a şükret" diye Hikmet verdik. Kim şükrederse, artık o, kendi nefsi lehine şükreder. Kim de küfre saparsa, artık şüphesiz (O) Gani'dir, Hamid'dir. Hani Lukman oğluna öğüt vererek demiştiki: "Ey oğlum Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk ,gerçekten büyük bir zulümdür. Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik. Annesi onu zorluk üzerine zorlukla taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması da, iki yıl içindedir. Hem baba, hem de anne ve babana şükret,dönüş yalnız banadır." Bununla birlikte onların ikisi hakkında bir bilgin olmayan şeyi bana şirk koşman için, sanakarşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya da
onlara maruf üzere geçin ve bana gönülden yönelenin yoluna uy. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Böylece Ben de size yapmakta olduklarınızı haber vereceğim. Ey oğlum, gerçekten bir hardal tanesi
ağırlığında olsa da, ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yerde bulunsa bile, Allah onu getirir. Şüphesiz Allah, latif olandır, Haberdar'dır. Ey oğlum, salatı kıl, maruf olanı emret, münker olandan sakındır ve sana isabet edene karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir. "İnsanlara yanağını çevirerek ve böbürlenmiş olarak arzda yürüme. Çünkü Allah, her büyüklük taslayan böbürleneni sevmez." Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de kıs. Çünkü,
seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir." (Luqman,12-19)


7 Aralik 2001/22.Cüz'den

Ahzab Suresi'nin son 43 ayeti içinde yer alan 40.ayet, Nübüvvet
Tarihi açısından çok önemli bilgilere "hatem" vurur. Ama tartışmalar
bir türlü "hitam" bulmaz. Vahy nuzul ortamında evlatlık kurumunu ilga
eden esasları vazederken , konuyu cok farklı başka bir konu ile
ilişkilendirir. "Muhammed a." içlerinden hiçbirinin babası değildir.
O Allah'ın Rasulu ve Nebilerin Hatemi'dir. Hz.Rasul'un sağlığında
başlayan "kezzab Nebiler" her çağda "çirkin yemişlerini" sürdürdüler.
19.asrın iki "sapık kol"u Sünniler'den "Qadiyaniyyun" ,
Şiiler'den "Bahailik" olarak kendini vazetti. 20.Yüzyıl'da "Salt-
Qurancı" akımın "Nakıs-Qurancı" çizgisi de Reşad'ı yonttu. 21.yy.ın
küresel vasatında geometrik artışla Nübüvveı Klubleri biteceğini
söylemek kehanet olmayacaktır.

Sebe Suresi ismini Sure-i Neml'de hikayesini okudugumuz Mü'mine
Melike'den alıyor.

F-t-r fiil kökü Qur'an'ın iki suresine isim olur. İlki
22.Cüz'deki Fatır, ikincisi 82.sıradaki İnfitar Suresi.. Bu kökle
tesmiye ettiğimiz gelecek hafta idrak edeceğimiz "Fıtr Bayramı"nın
ümmet'in "fıtrat"ına dönüş çabaları için her sene, Qur'an'la yoğrulan
bir ayın ardından inananlarına "islam fitratı üzre" "yeniden doğus"
şansı bahsettiğini görüyor görebilenler.

Cüz Ya-Sin Suresi'nin ilk iki sayfası ile sona eriyor. İkinci
sayfadaki "Iki Rasul" kıssasını alıntılamak istiyordum. Dün akşam
misafirlerim bu alıntılardaki türkçe harflerin okunma proplemi
çıkartığını ilettiler. Bu proplem yaygın ise, standart bir başka
mealden kopye geçmek isterim.

Alıntı:

'Sen onlara, o kent halkını örnek ver, oraya Gönderilen'ler gelmişti. Onlara İki kişi göndermiştik. Onları yalanlamışlardı. Biz de Üçüncü kişiyle güçlendirmişdik. Şöyle dediler: "Şüphesiz biz size Gönderilenler'iz." (Kentliler) dediler ki: "Siz, bizim gibi bir beşersiniz. Rahman da bir şey indirmedi. Siz, yalnızca yalancısınız." (Gönderilenler) : "Rabb'imiz, size Gönderilenler olduğumuzu biliyor" Dediler. Bize (görev olarak) düşen şey apaçık bir tebliğdir." Onlar dediler ki: "Herhalde , sizden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer son vermezseniz sizi taşlayacağız ve mutlaka bizden size acıklı bir azab dokunacaktır. (Gönderilenler) dediler ki: "Uğursuzluk sizinledir. Size öğüt verildi diye mi? Hayır siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz." Şehrin uzağından bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim, Gönderilenler'e uyun" dedi. "Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulanlardır." "Bana ne oluyor ki beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Siz O'na döndürüleceksiniz." "Ben O'ndan başka ilahlar edinir miyim? Rahman bana bir zarar verecek olsa onların şefaati bana yarar sağlamaz, onlar beni kurtaramazlar." "O zaman gerçekten bir sapıklık içinde kalırım." "Şüphesiz sizin Rabb'inize inandım. Beni duyun." Ona " Cennete gir "denildiğinde "Keşke kavmim (bu durumu) bilseydi." "Rabb'imin beni bağışladığı ve ağırladığını"dedi. Kendisinden sonra ise kavmine gökten bir ordu göndermedik, gönederecek de değildik. Bir çığlık yetti. Anında sönüverdiler.' (Ya-Sin Suresi 13-29)


8 Aralık 2001/23.Cüz'den

Cüz Ya-Sin Suresi'nin 28-83 ayetleri arasında yer alan son bölümü
ile başlıyor. Sure, "Müslüman Tarihi"nde sosyal yaşamda çok
ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. Rivayet kitapları'nın "Qur'an'ın Qalbi"
olarak tasvir ettiği "manevi şahsiyeti", Şair'in dilinde "Gelin ey
Fatihalar, Yasinler" davetiyesinin misafiridir. "Ya" ve "Sin" Alfabe
harflerinin bileşik okunuşu "Ta-Ha" Suresi'nde olduğu gibi özel "erkek
ismi" olarak hayatımızda mücessimleşmiştir. Sure'nin Qabir
ziyaretlerinde okunma geleneği bugün bile "Selefiler" ile "Modernistlerimiz" arasında "ateşin" tartışma konusu olarak "baş
köşeyi" işgal edebilmektedir.

Saffat Suresi, tekil ve çoğul kullanımları iki ayrı sureye isim
olan Sureler grubundandir. Saf Suresi ile 61.sırada karşılaşacağız.
Melekut Alemi'ne müteallik yorumlar bir yana, Qur'an Okurları'nın
katıksız imanlarını (safiyet) bir kenetlenme , hedefe kitlenme örgüsü
içinde değerlendirmeye açık çagrışımlara dikkat çekmekle yetiniyorum.
İbrahim, Musa, Harun, Lut,Yunus surede kıssalarının anlatımı ardından
kendilerine ismen selam edilen Mürseller olarak ön plana
çıkarılırlar. Sure'nin bitimine yerleştirilen ayetler'de sosyal
okuyuş'ta özel bir anlam kazanmıştır:

"Subhane Rabbike Rabbi'l-İzzeti amma yesifun. Ve Selamun ale'l-
Mürselin.Vel-hamdulillahi Rabbi'l-Alemin."

38.sıradaki "Sad" Suresi, Qur'an'da tek harfli "Muqatta
Sureleri"nin üçünden biridir. Diğerleri 50/Qaf ve 68/Nun Sureleri..
Sure'ye rengini veren en önemli bölüm olarak Davud ve oğlu
Süleyman'in Mulukiyet Yılları'ndan kesitler sunan aşrı görüyorum.
Müslüman Siyaset Tarihi'nin kritik değerlendirmesi için çok önemli
argumanlar bu bölüm içinde dürümlü.. Diğer yanda çok farklı bir
kesitten tablo: Eyyub'un kıssası.. Bu iki metnin aynı sure'de ard arda
verilen tahkiyesi ve ayrı bir dikkat konusu olmalı.

Cüz içinde tamamlanamayan Zümer Suresi'nin 18.ayeti' ve bu
muhtasar Cüz değerlendirmeleri arasında anılması gereken bölümlerden..

Alıntı:

'Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel bir kuldu. Çünkü O, Yönelen biriydi. Hani O'na akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal sevgisini Rabb'imi zikretmekten dolayı tercih edip sevdim. " Sonunda bu atlar toz perdesinin arkasına saklandılar. "Onları bana geri getirin." ( dedi).Sonra da bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. Andolsun, Biz Süleyman'ı denemeden geçirdik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü. "Rabb'im, beni bağışla ve benden sonra hiçkimseye nasip olmayan bir yönetimi bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin. "(dedi). Böylece biz, rüzgarı O'nun buyruğu altına verdik. O'nun emriyle dilediği yöne yumuşakca eserdi." (O'nun ilahi yönetimin düşmanı olan) Şeytanları da, her bir bina ustası ve Dalgıc'ı da. Ve sağlam kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini. "İşte bu, bizim vergimizdir. Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut." Şüphesiz, O'nun bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.' (Sad Suresi 30-40)


9 Aralık 2001/24.Cüz'den

Zümer 32-75 ayetleri arasında yer alan son bölümünü okurken; Sur'a
ikinci kez nefes verildiğinde, "göklerin kapıları" açıldığında insan
soyunun iki ayrı karşılanışını görürüz. Bir kısmı "Cehennem"e,
diğerleri "Cennet"e sevkolunurlar.. Bu sevkolan topluluklar için
kullanılır "Zümer" ifadesi.. Her Zümer, yaptığının tam karşılığını
aldığına tanıklık etmektedir.

el-Mü'min Suresi'nin ilk okunduğu vasatta, Mekkeli Efendiler'in
deşifre olan "inanc"a karşı yürüttüğü "terör"ün mağduru olan
azımsanmayacak sayıda mazlum vardı. Rasul-i Ekrem'in "sabırları
karşılığında cennet"i vadetmekten başka, dünyevi bir ferahlama umudu
vermede kendini "me'zun" görmedigi yıllar.. el-Gafir Suresi "tam
gerektiği noktada" inancına "şahitlik eden" "el-Mü'min" hikayesini
okutuyor onlara.. Küresel Roma'nın "tebası" haline getirilen bir
dünya'nın "her deşifre olmamış Mü'mini"ni göreve cağıran bir saatin
varoldugu dersi ile bu kıssanın izleyenler, ondan azami yararla
çıkacaklar diye düşünürüm.

Fussilet Suresi'ni, kendisini, "risalet görevinden istifa etmeye
dayet etmek" için gelen bir Mekke ileri gelenine Rasulu Ekrem'in "bir
cevap" olarak okuduğu anlatılır. Muhatabı, okunan mesajın sunum tarzı
ve içeriğinin doğurdugu atmosferin etkisi altına arkadaşlarına doğru
yol alırken, Rasulu Ekrem, Rabbi için secdeye kapanmaktadır..
Sure'nin muhteviyatı üzerindeki dikkatlerimiz bir yana, bizatihi
bu "film karesi"nin "anlamlı bir yorumu"nu hayatlarında üretme
(kültür etme) mesajını alabilenler olmalı değil mi? "Ayetleri arapça
bir okuyuşla, bilmek isteyecek bir kavme taFSiL edilen Kitap", evet
Rahmanurrahim'den "tenzil" edilen metin bu..

Alıntı:

'De ki: " Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratana karşı küfrediyor, ve ona bir takım eşler kılıyorsunuz. O alemlerin Rabb'idir." Orda onun üstünde sarsılmaz dağlar varetti. Orda bereketler varetti. Ve onda isteyip arayanlar için eşit olmak üzeire ordaki rızıkları dört günde takdir etti. Sonra duman halinde olan göğe yöneldi böylece yere ve ona dedi ki isteyerek veya istemeyerek gelin. "Dediler: " İsteyerek geldik." Böylelikle onları iki günde yedi gök olarak tamamladı ve her bir gökte kendi emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de süslemek ve korumak amacıyla kandillerle donattık. İşte bu Aziz'in, Bilen'in takdiridir.

Bu durumda eğer onlar yüz çevirirlerse artık de ki: " Ben sizi Ad ve Semud yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım." Onlara "yalnızca Allah'a kulluk edin." diye önlerinden ve arkalarından Elçiler gelince dediler ki: "Eğer Rabb'imiz dileseydi melekler indirirdi, bu nedenle Biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeye karşı küfredenleriz." Ad'e gelince onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: " Kuvvetce bizden daha üstün kimmiş." Onlar gerçekten kendilerini yaratan Allah'ı görmediler mi? O kuvvetce kendilerinden daha büyük .Oysa onlar bizim ayetlerimizi inkar ediyorlardı. Böylece Biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için o uğursuz günlerde kulakları patlatan bir kasırga gönderdik. Ahiret Azabı ise daha bir aşağılanmadır ve onlara yardım edilmeyecektir. Semud'a da gelince Biz onlara doğruyolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazanmakta oldukları şeyler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi. İnananları ve sakınanları ise kurtardık. (Fussilet Suresi 9-18)


10 Aralık 2001/25.Cüz'den

25.Cüz Fussilet Suresi'nin son sayfasi ile başlıyor.

Şura Suresi'ne adını veren 38.ayetin yer aldığı aşr, Mekke
yılları'nda ilk Qur'an Okurları'nın tasvirini yapan ayetleri
muhtevidir. "Rablerinden isticab eden"ler bu kez, Qur'an'da sıklıkla
tekrarlanan "salat" ve "infak" amellerinin birlikte anıldığı ayetler
grubunun bir örneği olan bu satırlarda bu iki temel davranışın
arasına " işlerini aralarında meşveret ederler" ziyadesiyle
anılmaktadır. Son yüzyil içinde değişik amaçlarla suistimal edilen
bu ayetin, söz konusu ettiğim gramerine dikkat çekmek
istiyorum. "Şura"nın "tarihsel Qıraat Vasatları"nın olumsuz etkisi
ile "Saltanat"ın "hükümsüz danışmanlığı"na indirgenmesi
kadar, "Modern Qıraat Vasatları"nın "demokratik oydaşması"na
indirgenmesi de hüzün vericidir. Ne Ali Imran Suresi'nin "azmettin
mi.." diye başlayan ayetinin Rasulu Ekrem sonrasına taşırılabilir bir
yanı vardır, ne de Şura 38 in salat ve infak arasına
yerleşen "meşveret"inin "ictihad/cihad" yabanı olan bir dünya ile
eşitlenebilecek, ya da ona sıfat edilebilecek bir boyutu.. "Küresel
Roma"nın "kendi kendilerini yönettiklerini sanan" yığınları arasından
sıyrılıp sahici mikro meşveretlere, küresel sanal meşveretlere ne
kadar muhtacız.

Zuhruf Suresi 79 ayetiyle bu cüzde yer alıyor. Duhan Suresi de..
44.sure'nin sözünü ettigği "duhan"ın içinde miyiz, te'vili gelmemişler
arasında mı duhan.. Iki yorumu da birbirine çelişik bulmaksızın aynı
anda kabule yakın duruyorum.

Casiye Suresi'nin son beş ayetini dışta bırakarak bugünün cüzünü
tamamlıyoruz. "Ümmeten Casiyeten".. Bu ifade kıyam günü diriltilen
ümmetleri tasvir ediyor.. Hepsi hesaba sevkolunacaklar..
"Her ümmet kitabına çağrılır. Onlara denir ki: "Bugün, size
işlediğinizin karşılığı verilecektir." "Bu kitabımız gerçekten sizin
aleyhinize konuşur. Biz yaptıklarınızı şüphesiz bir bir
kaydediyorduk." "defteri a'mal"imizle "defteri kebir"imiz kadar ilgili miyiz dersiniz?

Alıntı:

'Ha Mim. Apaçık olan Kitab'a andolsun. Gerçekten Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Gerçekten Biz Uyaranlarız.Ki onda her hikmetli iş ayrılır. Katımızdan bir emir ile, doğrusu Biz gönderenleriz. Rabb'inden bir rahmet olarak. Şüphesiz O İşiten'dir, Bilen'dir. Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız göklerin ve yerin ve bu ikisinin arasında bulunanların Rabb'idir. Ondan başka ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabb'inizdir, geçmiş atalarınızın da Rabb'idir. Hayır onlar şüphe içindedirler, oynayıp oyalanıyorlar.

'Öyleyse sen göğün açıkca bir duman getireceği günü gözle. İnsanları sarıp kuşatıverir. İşte bu acıklı bir azabtır. "Rabb'imiz azabı üstümüzden gider, çünkü biz inanacağız" Onlar için öğüt alıp düşünmek nerede. Onlara açıklayan bir Elçi gelmişti. Sonra ondan yüzçevirdiler ve dediler ki: "Öğretilmiş bir mecnundur." Biz sizden bu azabı biraz açıp gidereceğiz, dönecek olanlarsınız siz. Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette Biz intikam alacağız.


11 Aralık 2001/26.Cüz'den

Ahkaf Suresi 17-18 ayetlerini "Küresel Roma Kuşağı"nın bir itirazı
olarak okumaya ne dersiniz: "Annesine babasına: "Öf ikinizden ;
benden önce nice nesiller gelip gecmisken beni tekrar diriltilmemle
mi tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne babası Allah'a
sığınarak: "Sana yazıklar olsun! İnan; doğrusu Allah'ğn sözü
gerçektir" dedikleri halde: "Bu, Kur'an öncekilerin masallarindan
başka bir şey değildir" diye cevap verenler işte onlar kendilerinden
önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmis ümmetler içinde, Allah'ın
azap vadinin aleyhlerinde gerçekleştiği kimselerdir. Doğrusu onlar
hüsranda olanlardır. "

Beşik'ten Rüşd yaşına kadar (40) geçen sürecin sonunda varılan sonuç
bu olmamalıydı. Kırkına (rüştüne) eren bir Medeniyet'in 300 yıllık
uykusundan uyanarak " inmekte olan selam" "inmekte olan Ruh'a"
muhatab bilmesi kendisini, "Qadr gecesi" onun için bu... Ahkaf'ın
Cinleri, ey ins size bu mesajı taşımıyor mu?
Ahkaf Suresi ile birlikte Ahzab (33.sure) den beri devam eden Mekkî
vayhi tamamlıyoruz. Ahkaf 7 Ha-Mim Suresi'ninin de sonuncusu..

Rasulu Ekrem'in Has ismi olan "Muhammed" 47.Surenin ilk ayetlerinde,
48.Sure'nin son ayetinde yer alır. Bütün Qur'an'da toplam dört kez
tekrarlanan bu ismin peşpeşe bu iki surede, bu kompozisyon içinde yer
alışına dikkat çekiyorum. "Bir Rahmet Peygamberi" olan Kerim
Elçi'nin ismini taşıyan sure'nin, aynı zamanda "Qıtal Suresi" olarak da
anılıyor olması "ne yaman çelişki" , zıttını içinde barındıran "ne
yaman diyalektik"..

Mekke'nin mübeşşiri olan Sure-i Feth'in 29.ayetini alıntılara
alıyorum. Feth ile Fatiha arasında nasıl bir köprü kurardınız, ben
ilk cüze bir cümle yerleştirmiştim.

Mescidi Nebevi'nin civarında yer alan Ehli Beyt'in odaları (Hucurat)
ndan isim alır 49.Sure.. "Fasık'in getirdiği haberi tahkik", "mü'min
kardeşin gıybeti'nin kardeşin etini yemeye teşbih edilmesi", "halklar
arasındaki üstünlüğün ancak taqwa ile oluşu" Hucurat Suresi
okumaları'ndan sonra üzerinde düşünmekten kendinizi alamayacağınız
bölümler olarak zihninizde okunuşunu sürdürmeye devam edecektir.

3 Medine Suresini müterakif Qaf Harfi ile 50. Mekkî Sure'ye
geçiyoruz. "Qur'anu'l-Mecid" suresine..

Zariat'in ilk 30 ayeti ile Cüz okuyuşumuz sona eriyor. "Zariyat" 4 yemin ayetinin ilkinde yer alan sözcük..

Alıntı:

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lutuf ve hoşnudluk dilerken
görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de söyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmıs, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları coğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcılari öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir." (Fetih Suresi, Ayet 29)


12 Aralık 2001/27.Cüz'den

Zariyat Suresi'nin ikinci bölümü, Tur, Necm, Kamer, Rahman, Vaqıa
ve Hadid Sureleri 27.Cüz vahyini oluşturuyor.

Necm Suresi'nin bünyesinde yer aldığı iddia edilen "Garanik
Ayetleri" iftirası vesilesi ile 1989 kışında yaşananları
hatırlıyorum. Cici Salman , hakkındaki fetvaya rağmen hayatta,
Usame'nin başına konulan ödülün hakedilmesine ramah kalmış gibi.
Sorsun birileri: "Nerede yanlış yaptık?"

Necm Suresi'ne bitiştirilen Kamer Vahyi'nin bünyesinde mükerreren
yer alan ayetler "tedebbür edenler için kolaylaştırılmış bir
Qur'an"dan bahseder. Humaniter Yaratık'ın "Rasyon"la beslendiği bir
zamandan beri , aql'a veda etmişlere, Qur'an kapamış kilitlerini..
Qamer yarılsa, yıldızlar kaysa da siperlerine sinmişlerin
bekledikleri "esenlik günleri" pek gelesi görünmüyor.

Rahman Suresi 'nin mükerrer ayeti'nde yer alan "ala" kelimesinin
ni'met olarak çevrisini pek isabetli bulmuyorum. Surenin ikili hitap
tarzının iki muhatabını, vahyle sorumlu tutulan erkek ve kadın çifti
olarak algılayan bir nazarla Sure'nin bütününü yeniden okumaya ne
dersiniz?

Vaqıa Suresi'nin üç insan kategorisinin "sabikunu evvelin"i
kimlerdir?

Hadid Suresi'nin "Mizan"i nerede? Rahman Suresi'nde "vazedildigi"
söylenen "Mizan"ınından şaşmış bir dünyanın "tuğyan
karşısında "Küresel Roma'nin "aqtar"ından kaçacak "sultan"ımız var mı?

Alıntı:

'Gördünüz mü haber verin, Lat ve Uzza'yı. Ve üçüncü olan Menat'ı. Erkek sizin, dişi de O'nun mu? Eğer öyleyse bu, (sizin dişiyi yeren mantığınıza göre) çarpık bir paylaşma .Bu (putlar ve isimleri), sizin ve atalarınızın isimlendirdiğiniz isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili bir sulta indirmemiştir. Onlar yalnızca zanna ve kendilerinin heva olarak arzu ettiklerine uymaktadırlar. Oysa Andolsun, onlara Rabb'lerinden yol gösterici gelmiştir. Yoksa insana her temenni ettiği şey mi var? İşte, "son" da, "ilk" de Allah'ındır. (Necm Suresi, 19-25)


13 Aralık 2001/28.Cüz'den

Bu cüz, 27.Cüz'ün son suresi olan Hadid'i de içine alarak bizi
Medine'nin orta yıllarına götürüyor.

Nur Suresi'nde "Münevver Medine"yi inşa eden "Nur Evleri"nden söz
etmiştik. "Birbirinde sukun bulmak" icin yaratılan "Arzın iki
siklet"i "karşılıklı velayet" gereği veya "fitrî ihtilaf" gereği
hayatı "dialektik bir temel" üzerinden "mutmaniyet"e
dönüştüreceklerdir. Mücadile Suresi'nin daha ilk ayetinde kendimizi
bu tartışmanın içinde buluruz. Allah "cedel halindeki" kadını
dinlemekte, konuyu Kent'in gündem'ine taşımaktadır. "Qıraat
Vasatı"nin "en biz" olması gereken "buyutumuz" bu "üretken
diyaklektik"in ne yanına düşüyor?

Haşr, o "sevkolunuş günü"nün anahtar kelimelerinden. Sure'nin sonunda
yer alan, müslüman tarih'in ritueli haline dönüşen ayetleri mesajın
sonuna alıntılıyorum.

Mü'minlere "özel hitap"ile başlayan Mümtahine Suresi, "mevedde"yi
Rasulu Ekrem'e yakınlık temeli üzere oturtmuşlara, "Allah'ın ve
Mü'minlerin düşmanları"na karşı "Vedat" olmamayı öğütler. Son üç ayın
kirlenmiş enformasyon akımı altında "duman altı olmuşlar"ımıza "el-
Vedud"u hatırlatmak bile "bön" kaçıyor malesef.. Sure'nin ismi tıpkı
58.Sure'de olduğu gibi "Nisa" ile ilgili. Buyutu Medine'ye intikal
eden Mekkeli kavimlerin "beyat" öncesi geçirilecekleri "imtihan" dan
mülhem. Bu isim, bugünün okuru'na, Müslüman kadın'ın "siyasal katılım"
da alacağı rol hakkında "ilham verici" mi?

61.Sure'nin (Saff) en temel mesajını İsa Mesih'in « Ahmet müjdesi" olarak tesbit ediyorum. Müjde'nin fonksiyonel anlamı'nın 600 sene sonra
gelen Qur'an vahyi ile tamamlanmadığına, "geleneksel okumaları"nın
farklı bir harmanlanması ile "Küresel Roma"ya doğru evrildiğine
inanıyorum. Roma hala ayakta ise ve kendini "azman" çehresi ile
yeniden üretmişse, İsevi Nübüvvet, Muhammedi Ensar ile "Havariyyun"unu bulacak demektir.

Cuma Suresi'nin, Sure'ye adını veren 9.ayetinin nuzulu öncesinde
bugün altını çizmede önceleyeceğim bölümü "kitab yüklü himar" tesbihi
olurdu. "Cuma Günü Salat için çagrılmak" mesajını gölgelememek için
geçiyorum. Cuma bugün candamarımız bizim. Sahici ilişkilerin
kurulmasında cuma'da saklı olan iksiri keşfetmeli "hekimlerimiz", "hükemamız"

"Yevmü't-Tegabun" desem?? Bir Tv dizisi kadar bile bize "aşina"
gelmeyen çehrelerden mi bahsetmiş olurum. "Aydınlarımız" neden bu
kadar kopuk Qur'an'ın kavramsal dünyasından.. "Modermite"nin, Post-
modernite'nin eskitilmedik, müstamel edilmedik "paradigması"nı
bırakmamışlarımız, neden Qur'an Sözkonusu olduğunda "totemik bir
saygi" ile kendilerini sınırlamayı "erdemler" den bilir, "cehaletler"ini, "meziyet" gibi satmayı yeğlerler. Bir Ramazan'ın (1422/2001) geride bırakılacağı şu günlerde sadece neşter vurup geçiyorum. Sahi nedir Tegabun?

"Münafikun" Suresi, her biri üç ayrı sureye ad olan Medine'nin üç
ayrı insan kümesi (Mü'minun, Kafirun) nden en proplematik olanından
alıyor ismini.. Nifak "yumuşak karnımız".

Talaq Suresi, "boşanma" da iki adil şahit bulundurma emri ile başlar.
Ne enteresandir ki Müslüman tarih'in dominant fıqhında bu buyruk bir
müstehab'a indirilmiş, Qur'an'da evlilikte sözü edilmeyen "iki şahit"
şart'a, rükne terfi etmiştir. Ikincisinin aleyhine bir arguman
geliştirmek için sözkonusu etmiyorum elbette. "Çatı"nın
çatılışındaki "işleyen bir mekaniza"nın "mantalitesi"ne dikkat
çekmekle sınırlı maksadım.

Tahrim Suresi'nde nazarlar bu kez Medine'nin "o nur evleri"nin
merkezi olması gereken "Hucurat"a, ondaki mukim "Ehlu Beyt"e
çevriliyor. "Allah'ın riczsi giderip tertemiz kılmak istediği bir
kesit ile Rasulu Ekrem arasında cereyan eden ve tahkiyesini Qur'an'da
yaparak Allah'ın birşeyler murad ettiği vahye.. Sure, Rasulu
Ekrem'i "fıtrat" dışına çıkmayarak, kendisine özel haramlar
oluşturmayarak « örneklik"te devam etmesini isteyecektir.

Alıntı:

"Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara
örnekleri böyle vermekteyiz. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edileni de Bilen'dir. Rahman, Rahim O'dur. O Allah ki, O'ndan başma ilah yoktur. Melik'tir, Kuddus'tür,
Selam'dır, Mü'min'dir, Müheymin'dir, Aziz'dir, Cebbar'dır, Mütekebbir' dir. Allah şirk koştuklarından çok yücedir. O Allah ki, Yaratan'dır, kusursuzca-vardendir, Suretveren' dir, En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz'dir, Hakim'dir. (Ahzab Suresi, Son Ayetler)


14 Aralık 2001/29.Cüz'den

29.Cüzde yer alan 11 Mekkî Sure'nin üçünün ilk üçü giriş bölümleri
itibariyle vahyin ilk nazil olan kısımlarını içeriyor. (Qalem, Müzzemmil ve Müddessir ) Qalem Suresi'ni mesaj sonuna alıntılıyorum.

el-Mülk « el »inde olan, "külli şeyin Kadir" olan « O ». Bu Qur'anî
tasvirin anahtar kelimelerinden ve 67.Sure'ye isim olan "Mülk », «
Göklerin Melekutu »nu yerde'de görmek isteyen Mesihi dua'nın karşılığı
olarak, « Gökte olan »ın kendilerini yerin dibine geçirmesinden emin
olmayanlarca, « Futursuz Sema »nın Rabbi'ni « Arz » da da « kuruyası
eller »in yerinde görecek bir « el »oluşa dönüştürür.

« Nun » Qur'an'ın 29 Muqatta harfli suresi'nin sonuncusudur. Satır
satır metinlere dönüşen « Qalem"e yeminle başlayan Sure, biri tam,
diğeri telmihli iki "qıssa" içerir. Yokedilmekte olan « çevre »nin
çağdaş sakinleri, kıssanın « mutedil insanı » ile ne kadar
örtüşmektedir ? « Balık sahibi »nin « zulm itirafı"na ne
kadarımız "katılma dürüstlüğü" gösterebilecektir ?

Hakikat, nedir Hakikat ? "Haqiqat"in "neliğini/mahiyetini" sorgulama
cüretinde olanlar icin "Haqqa" okunmaya değer bir metin. "Teberrük
salikleri"ne tavsiye etmiyorum.

Rasulu Ekrem'i "İsra" da, Melaike'yi "Uruc"ta görebilenler
için "Mearic"in girişinde "zaman'a dair" açılan bahs, mübahase etmeye
değecektir.

"Gizli" ya da « aşikar" bir çırpınışın erleri icin Nuh'u okumak bir
güç kaynağı, bir izzet kaynagıdır.

"Cin"lerin dinledigi mesajı tahkiye eden Cin Suresi'nde "dostlarım"ın dikkatlerinin takıldığı yer üzerinden anlamlı dersler çıkarıyorum.

"Müzzemmil ve Müddessir" oluş... İki ayrı kalkış'in hikayesi..
"Qıyame" ise "nihayi kalkış"in "levmetmesini bilen kişiliklere"
seslenisi..

"İnsan" Suresi, senin öykün.. Üzerinden "dehr » geçen bir « oluş"un
hikayesi.. "Evrimcilerimiz" ya da « Embiryologlarımız" kendilerince
bir "okuyuş"a tabi tutacaklardır, tutmaktadırlar da. Ben, yaşadığım «
asr » içinde "el-insan" zuhur ettirecek "dehr » ile ilgiliyim daha
çok.. O "dehr » geçmeden gerçekleşecek her "düşük doğum" "adı
anılmaya değmez hilkat garibeleri" ile döşeli bir Müzeye meta
olacaktır.

Mürselat... Belki "Mürselin" onlar.. Belki "Melekut'un
Melaikesi
".. "Doğal melekeler »e atıfta bulunanlara da itirazım yok.
Ama ben 29.cüz'ün bitiminde okunmuş olan 77 "irsaliye"nin "live!"
mümessillerini arıyorum.

Alıntı:

"Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. Sen, Rabb'inin nimetiyle bir mecnun değilsin. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecr vardır. Sen, büyük bir ahlak üzerindesin,
Artık yakında göreceksin ve onlar da görmüş olacaklardır. Sizden hanginizin meftun olduğunu
Elbette senin Rabb'in, kimin kendi yolundan saptığını daha iyi bilendir ve kimin hidayete erdiğini daha iyi bilendir. Şu halde yalanlayanlara itaat etme. Onlar, senin kendilerine yaranıp uzlaşmanı arzu ettiler, o zaman onlar da senle uzlaşacaklardı. Ayrıca Her bir, durmaksızın yemin edip durana, aşağılık olana itaat etme. Alabildiğine ayğplayıp kötüleyen, söz getinip götüren Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik, Mal ve çocuklar sahibi oldu diye. Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman "Eskilerin Masalları" diyen biri. Yakında onun burnunu damgalayacağız. (Qalem Suresi, 1-16)


15 Aralık 2001/30.Cüz'den

Bünyesinde en çok Sure'nin (11 sure) yer aldığı geçen cüzün üç
katından daha fazlası (37) bu cüzde yer alır. Yaklaşık Qur'an'ın 1/3
ü.. Her cüz standart 20 sahifeden olustuğuna göre, cüzde yer alan
surelerin kısa pasajlardan ibaret olacağı malum. Bu kısa pasajların
çoğu Qur'an vahyinin en erken dönemlerine ait metinleri muhtevidir.
Cüzdeki ki Medine Suresi'nden biri olan Nasr Suresi, Veda haccı
günlerine denk gelen bir zaman dilimine ait, Qur'an'ın nazil olan son
Suresidir. Yine bu cüz bünyesinde yer alan ilk Vahyi, iki bölümü ile
birlikte Mesajın sonuna alıntılıyorum. Bu son Cüzün, ilk ayetlerden
müteşekkil olan yapısı, Ramazan itikafı'nda bütün bir Qur'an vahyini
gözden geçirme fırsatı bulabilenleri, fıtrat bayramı sonrasında "Alaq'tan başlayan bir "yaratılış/varoluş" a çağırır gibidir. "Okuma" bir siyer'e dönüşerek tüm seneye yayılan bir "hal" olacaktır.

Mekke'nin gündemine oturan bir "Haber/Nebe" vardır, ve temel gündem
bunun "soruşturulması" ile etrafında dönmektedir. Vahyin o "temel
gündem" ini hanemizin, küremizin gündemine oturtamadıkça yaşayan
dünya'nın "aktörleri"nden değiliz demektir.

Nebe Suresi'ni 79.sıradaki Naziat izler. Yine "Büyük Sarsıntı"
günlerine yeminle başlayan ayetler..

Abese Suresi'nin Qur'an vahyi içinde çok ayrıcalıklı bir yeri vardır.
Vahyin Muhammed a.in beşeri insiyatifi aşan boyutunun en abide
örneklerindendir bu Sure.. "Arınmak isteyen" yeryüzü sakinlerine
müteveccih bir çehre'nin sahibi olabilmek, "yürüyen Qur'an
kuşağı"nın "alameti farikası" olmak zorundadır.

Tekvir Suresi'nin diliyle "hangi suçtan dolayı mazlumların,
mahrumlarin gadredilişlerinin takipcisi, sorgulayıcısı olmak da..
İnfitar ve İnşikak arasına yerleşen Mutaffifin, çökmeye mahkum Mekke
istikbarı'nı suç üstü yakalayan bir dille veda eder Kent'e.. Veda
edemeyenler, kavuşmayı da hakedemeyeceklerdir. Mutaffifin bugünü en
güzel betimleyen bir üst-başlık adeta.

"Buruc" Uhdud Ashabı'nı unutulmaz kılan lafızlara imza atar.. "Tarık"
karanlığı delen bir yıldız'ın parıltısı ardından konuşur
bizimle.. "A'la" Rabb'in adını en yükseklerde tutma azmini
biler. "Gaşiye " sorar: "Benim haberim gelmedi mi sana?"
Sahi, "haberi almış" bir halimiz var mı üzerimizde? "İl ilin
merkebini türkü çığırarak arar" teşbihi daha bir iyi oturuyor
olmasın üstümüze?

"Fecr" bir umuttur, bir yaşama sevinci bahşeden sestir. Hıtamındaki
ilahi seslenişin sarhoşu olmayan bir yürek'te iman var mıdır
acaba? "Ey mutmain kişilik...Gir bahçeme, gir bana ait olanların
arasına.."

"Beled" malum Beled.. Ama hala "Qaryeler'in Anası" mi? Hala dönen bir
dünya üzerinde mi "hillun"uz, yoksa dünya etrafımızda mi dönüyor?
Eksen nerede, fail kim? Külli İrade'yi "Küresel İrade" de görmeme
kararlığında olanlarımız "oran"a girebiliyor mu?

"Şems" i görenin üzerine düşmüştür "Duha"sı da.. "Naqatullah" sınavı
bitmemiştir belkide. Arz her dem "dabbeler"i cıkarmakta, Şems'in
ziyası düşünce üzerine..

Ya "Leyl" ortalığı bürürse... Kuşku duymasın kimse, bizimdir
diye "son", "duun"da olan onlara terkedilmeyecek. "Duha" ortaya
çıkınca başlayacaktır "inşirah". "Boşaldı mı, çalışacağı alan"ı
bulmakta gecikmeyenler için "Tin"e yemin olsun ki "Alaq" düşmüştür
Rahimlere.. Alaq düsen rahimler "Rahman"ın koruması altında Küresel
Roma'nin "İkinci Binyılı"na, binlere bedel bir gece'nin, 300 yıllık
uykunun ardından uyanmaktalar. "Fecr"e çıkana dek "selam/islam"
onlarla beraberdir. "Kutsal"ını yitirmiş bir dünyanın sahip
olmadığı "er-Ruh" onların içindedir "sonsuza dek". "Gidip Roma'nın tüm
uluslarına" "dinul-qayyume" yi tebşir edecekler. "Beyyine" onlardadır
çünkü..

Bütün bir "arz"ın "haberleri okuduğu" bir çağın tanıkları
olarak, "Adiyat"in soluklanışını içimizde hissediyoruz. Biz de
soruyoruz "Qariye" ne , "mahiyeti ne?" diye.. « Tekasür » üzre akıp
giden bir "Asr"a yeminle "husran" dışında kalabilmenin yollarını
hatırlatiyoruz :

İnanc, salih eylem, « hakikat » ve « direniş »in vasiyyetleşildiği
bir iklim.

« Hümeze » de Lümeze"de kendi mayasında olanı icra etmektedirler. «
Topladıkca toplayıp, saydıkça sayacaklardır." Belki bir gün "sürü
sürü kuşcuklar" "devlerle donatılmış orduları"nı "yenilmiş bir ekin
yaprağı"na dönüştürecek. Yeter ki "Melik çıplak" diyen "Melikinnas"a
mülteci yiğitler kendileriini ortaya koyabilsinler..

"Küresel Roma"nın etbaini "açlık" ve "korku" dan "emin" kılamadığı
bir "ilaf/pax" "Hadariyet"in parçalanma sürecinin işaretleri değil
mi? Bu sahte "dindarlıklar"a veyl olsun. Bu "ed-din"i "tekzib" üzre
kurulu çatıya veyl olsun ki "ebter" değildir "Kevser". Göğüs
germesini bilenler salat'a devamda kararlılar. Bunu bilin ey "Hakikat
örtücüleri" Bilin ki:

Teslim alamayacağınız bir çelik irade var burada.. Asla sizin fecri-
kazib "Pax"ınıza katılmayacaktır. "Küresel Roma"nın yolu onu bağlar,
bu çelik iradeliler "ey Kafirun" diyebilmeyi unutmamış yürekliler
kendilerinde olan "Hukuk" la barışıktırlar.

Ve bir gün.. "Küresel Medine" tenvir ettiğinde dünyayı, "dünyanın
insanları" fevc fevc onun cazibesine kapıldıklari bir "Medeniyet"i
inşa ettiklerinde sadece "Hamd" ve "tesbih" düşecektir
bize.. "Kağıttan Kaplan" "tebbe" olduğunda bütün "ihlas"i
ile "Samediyet" zuhur edecek, "Türemeyen ve türetilemeyen" bir
İlah'a, Rabb'e, Melik'e mülteci olacak insanlar. "Felak" dan Felah
doğacak "Nas" "Haqq"a yürüyecektir. Üfürülmüş düğümler çözülecektir.

Alıntı:

I İlk Vahy: 1-5

96.1- Oku, Yaratan Rabb'inin adına,

96.2- O, insanı bir embriyodan yarattı.

96.3- Oku, Rabb'in Ekrem'dir,

96.4- Kalemle öğretendir.

96.5- İnsana bilmediğini O öğretti.

II Tuğyan Eden İnsan ve Muttaki: 6-19

96.6- Hayır, insan kesinlikle tuğyan eder.

96.7- Kendini müstağni gördüğünde.

96.8- Oysa dönüş yalnızca Rabb'inedir.

96.9-10 Namaz kıldığında bir kulu , bundan engelleyeni gördün mü?

96.11- Gördün mü? Ya o (kul) doğru-iz üzerinde ise,

96.12- Ve takvayı emrediyorsa,

96.13- Gördün mü? Ya (diğeri) yalanlıyor ve yüz çeviriyorsa.

96.14- Allah'ın görmekte olduğunu bilmiyor mu?

96.15- Hayır, eğer buna bir son vermezse, onu alnından sürükleyeceğiz.

96.16- O yalancı, hatayla dolu alnından.

96.17- O zaman çağırsın taraftarlarını

96.18- Biz de çağıracağız koruyucuları.

96.19- Hayır, O'na itaat etme, secde et (Rabb'ine ) yaklaş. (Alaq Suresi, 1-19)

Önceki Sayfaya

Copyright (C) 2002-2005 by İnteraktifokuma. All Rights Reserved.